Kültür ve Turizm Bakan Mehmet Nuri Ersoy: “Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansına ödenen turizm payı için gider denebilir ama vergi asla denemez.”
Bakan Mehmet Nuri Ersoy: “Ajans ile 20 yılda ulaşacağımız hedeflere birkaç yıl içinde ulaşacağız.”
Bakan Ersoy: “Her bölgenin tanıtım uzmanı olacak. Turist sayısında 50 değil, 51 milyonu aşacağız.”
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, NTV’de canlı yayınlanan “Özel Röportaj” programında soruları yanıtladı. Turizmdeki yükselişi, hedefleri, planları anlatan Bakan Ersoy, Bakanlığına ilişkin gündemdeki tartışmalı konulara ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
50 Milyon Turist Hedefini Aşacağız
İlk altı ayın geride bırakıldığı turizm sezonunu değerlendiren Bakan Ersoy, 50 milyon turist hedefine ulaşılacağını hatta geçileceğini bildirdi. Bakan Ersoy şunları kaydetti:
“Bu sezon 50 milyonluk bir turist hedefimiz vardı. Artık 51 milyonu geçmek gibi bir hedefimiz var, şu anki rakamlar da bunu destekliyor. İlk 6 aylık büyüme oranlarına bakıldığı zaman Türkiye genelinde yüzde 13’e yakın bir büyüme gerçekleşti. Bu hızla giderse -zaten yılın kalan bölümünde de Eylül, Ekim, Kasım, Aralık rezervasyonları çok iyi gözüküyor- ve geçen seneyle kıyaslandığında 51 milyon sayısını inşallah geçeceğiz bu sene.”
“Turizm gelirlerinde de hedefe ulaşılacak mı?” sorusu üzerine Bakan Ersoy, “Orada da hedefimiz, geçen sene 29,5 milyar dolardı biliyorsunuz, bu seneki hedefimiz 35 milyar dolar, inşallah o hedefe de ulaşacağız.” yanıtını verdi.
Ajansa Ödenen Turizm Payı İçin Gider Denebilir Ama Vergi Asla Denemez
Özel röportajın önemli bir başlığını da Türkiye Büyük Millet Meclisi kapanmadan önce yasalaşan ve kamuoyunda ilgiyle karşılanan Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı oluşturdu. Ajansa ilişkin bilgi veren Bakan Ersoy, eleştirileri de yanıtladı:
“Birincisi; Bakanlık olarak 9 aydır bu yasanın detayları üzerinde çalışıyoruz, yani çok kısa bir sürede Meclise gönderilmiş ve yasalaşmış değil. İkinci nokta, Türkiye’nin icat ettiği bir sistem değil. İstatistiklere baktığımız zaman turizm geliri en yüksek 10 ülkenin 7’sinde bu ajans var veya turizm geliri potansiyelin çok üstünde olan ülkelerin tamamında bu ajans var. İtalya’dan örnek alırsak 100 yıldır var, en genci İngiltere, İngiltere’de de yaklaşık 16 yıl önce kurulmuş, bizim rakip olarak gördüğümüz İspanya’da mesela 37 yıldır var. Yani ortalama 50 yıldır rakiplerimizde zaten bu ajans var ve ortalama 50 yıl boyunca da rakiplerimiz bu ajans sayesinde turizmde istedikleri hedeflere daha planlı ve koordineli bir şekilde ulaşmışlar. Biz geç kalmış bir sistemi, dünyada yıllar önce keşfedilmiş, başarıyla uygulanmış bir sistemi geç de olsa Türk turizminde hayata geçirmeye başlıyoruz.
Vergi eleştirilerine biz kesinlikle katılmıyoruz. Ajansa ödenen turizm payı için bir gider denebilir ama vergi asla denemez. Vergiyi gider gösterip matrahtan düşemiyorsunuz, bu payı gider şeklinde gösterip matrahtan düşebiliyorsunuz.
İkinci önemli nokta, vergiyi devlet topluyor ve nereye, nasıl şekilde harcanacağına devlet karar veriyor, oysa burada öyle bir durum yok. Ajansın yönetim kuruluna baktığınız zaman 15 tane üyeden oluşuyor, ezici çoğunlukla bunun 11 tanesi özel sektörden seçilmiş kişiler, geri kalan 4 tanesi kamudan. Yani özel sektörden toplanan bir tanıtım payı yine ezici çoğunlukla özel sektör tarafından yönetilen bir ajans tarafından onların istediği şekilde harcanıyor. Bu yönüyle de bu kesinlikle vergi diye adlandırılamaz, ancak bir tanıtım gideri şeklinde adlandırılabilir, yani vergi kelimesine kesinlikle karşıyız.”
Ajans ile 20 Yılda Ulaşacağımız Hedeflere Birkaç Yıl İçinde Ulaşacağız
Turizmcilerden ‘Tanıtım devlet yapmalı, bunun için vergi ödüyoruz’ şeklinde bir yaklaşım gelebileceğine ilişkin soruya ise Bakan Ersoy şu yanıtı verdi:
“Devletin kaynakları sınırlı ve devlet sadece turizm sektörüne karşı sorumlu değil. Dünyada baktığınız zaman devletler bütün sektörlere destek olmak zorunda, genel bütçesinden bir kaynak ve pay ayırmak zorunda. Eğer devlet kaynaklarıyla biz bu hedeflere ulaşalım diyorsak, 20 yılda ulaşamayız. Önemli olan, devletle birlikte -devletsiz demiyorum- özel sektörün el ele verip 20 yılda ulaşacağımız hedeflere birkaç yıl içinde ulaşması. Bu şekilde planlanmış bir ajans yapısı bu, dünyada da bu şekilde planlanmış. Biz yine devlet olarak tanıtıma katkı vermeye devam edeceğiz. Zaten yasa incelendiğinde orada çok net bir şekilde görülüyor, Kültür ve Turizm Bakanlığı tanıtımla ilgili kendi bütçesini de Turizm Ajansına aktarmakla mükellef. Yani biz kendi gelirlerimizi de, turizm için harcayacağımız paylarımızı da Turizm Ajansı üzerinden harcamayı kabul ediyoruz zaten.”
Bakan Ersoy aktarılacak pay oranlarına ilişkin de bilgi verdi:
“Otellerden binde 7.5, seyahat acentelerinden onbinde 7.5, havalimanlarından binde 2, hava yollarından onbinde 7.5 gibi rakamlar var. Başka açıdan bakacak olursak, ajansın olmadığı ülkelerde fiyat sirkülasyonları çok yoğun oluyor. Aynı şekilde kendi ülkemize baktığımız zaman, hiç fiyat kırmadım diyen otel yüzde 10 fiyat kırıyor, yani 10’u abartısız söyledim, 15 kıran var, 20 kıran var, 25 kıran var, yüzde 40 fiyat kıran var. Sadece ortalamasını aldığımız zaman, Temmuz ayı, Ağustos aylarında sadece 2 ay ortalama yüzde 15 fiyat kırdığınız zaman bütün sezona yansıması yüzde 7.5, Kimse bu yüzde 7.5’luk fiyat kaybını konuşmak istemiyor, sesi yüksek çıkan kesim için söylüyorum, ama binde 7.5’u dert ediyoruz.
Bu işler artık dert ederek olmuyor. Eğer turizmde bir yere gelmek istiyorsak, fiyatlarımızı korumak, yükseltmek istiyorsak adım atmamız gerekiyor. Turizmde eğer nitelikli turist istiyorsak tanıtmamız lazım. Şimdi bir marka olamadan nitelikli turist hedefleyemiyorsunuz. Ne kadar markalaşırsanız fiyatlarınızı o kadar yukarı çekiyorsunuz.”
50 Yıldır Aynı Kısır Döngü İçinde Döndük Dolaştık, Artık Bunu Değiştirmeliyiz
“Ve Türkiye’nin markalaşması da yeterli değil, Ajans işte burada devreye giriyor. Siz önce Türkiye’yi markalaştırmak zorundasınız, daha sonra bölgelerinizi markalaştırmak zorundasınız, daha sonra ürünlerinizi markalaştırmak zorundasınız, en son olarak da bireysel yatırımları markalaştırmak zorundasınız. İlk üçü ajansın işi, yani Türkiye markasını oluşturmak, bölge markalarını oluşturmak, ürün çeşitliliğini ve markalaşmasını oluşturmak, bu ajansın işi. Son kısım da yatırımcının işi, herkesin kendi yatırımının markalaşması için çaba harcaması lazım. Bu 4’lüyü çok iyi başardığınız zaman dünya genelinde markalaşma değeriniz artıyor, markalaşma değeriniz artınca fiyatlarınız artıyor, gelirleriniz artıyor, aksi takdirde dert yanmakla kalıyoruz. 50 yıl boyunca dert yandık, aynı kısır döngü içinde döndük dolaştık, artık bunu değiştirmemiz lazım. Ve bunu da, tekrar söylüyorum, biz icat etmedik, dünyada zaten ortalama 50 yıl önce icat edilmiş, bazı ülkelerde 100 yıl önce icat edilmiş bir sistem, biz geç bile kaldık. Bu sistemi devreye alıp inşallah Türkiye’nin de dünya turizminde hak ettiği yere gelmesini sağlayacağız.”
Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, “1 Ekim itibariyle tahakkuk süreci başlıyor, bunun da Ocak’ta başlaması yönünde talepler vardı, bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?” sorusuna ise;
“Mesela 2020’yi konuşacak olursak, eğer 2020 yılında turizm rezervasyonlarınızı artırmak istiyorsanız tanıtıma aslında Ağustos-Eylül gibi başlamanız gerekir. En geç nedir diyorsanız Kasım ayında başlamanız gerekiyor. Şimdi ajans kurulduktan sonra 1 Ekim’de tahakkuk ediyor, Kasım sonunda ödemesi yapılıyor. Biz en geç Kasım ayında tanıtıma başlamaz isek zaten 2020 yılını kaybetmeye başlarız. Her geçen ay 2020’den yiyoruz. Şu ay olsun, bu ay olsun eleştirilerini doğru bulmuyorum. Zaten işini bilen birçok gerçek turizmci buna çok hâkim. En geç Kasım ayında başlanması gerektiğini biliyor. Zaten Ağustos-Eylül’ü pas geçtik, bu seneki bütçelerin çok etkileneceğini sanmıyorum, ağırlıklı ciroları zaten Eylül sonuna kadar yapıyorlar. Ekim, Kasım, Aralık’ta birçok otel kapanmış oluyor özellikle resort bölgelerin ve fiyatların da en düşük olduğu döneme denk geliyor, o dönemde çok rahatsız edici olmaz.” şeklinde yanıtladı.
STK Başkanları Tam Olarak Sektörü Temsil Etmiyor
Ajansın yapılanmasında acentelerden gelen eleştiriler olduğu ve yönetimle ilgili ikna olmamış bir bölüm acente olduğuna işaret edilmesi üzerine Bakan Ersoy şunları kaydetti:
“Acente açısından geçerli bir şey değil bütün STK’lar açısından şöyle bir eleştiri var. ‘STK başkanları doğal üyesi olsun bu ajansın’ şeklinde bir talep mevcut. Ama STK başkanları tam olarak sektörü temsil etmiyor, böyle bir sıkıntı var. Yani STK başkanlarını STK’nın üyeleri seçiyor biliyorsunuz. Sektörün bütün paydaşları da o STK’lara üye değil. Şimdi biz de dedik ki; demokratik coğrafyayı, coğrafi dağılımı baz alarak çok demokratik bir şey yapalım. Bütün işletme belgelilerin seçeceği, üyelerin oy atacağı bir seçimle adaylar arasından her bölge kendi temsilcisini göndersin dedik. STK olsun olmasın ayrımı yapmak istemedik. En demokratik yöntem de bu.
Burada iki tane sıkıntımız var. Birincisi, bu turizm dernekleri maalesef kendi aralarında anlaşamıyorlar. Anlaşamadıkları için her yıl yeni STK’lar, yeni turizm dernekleri kuruluyor. O zaman biz ne yapacağız? Her yıl yasayı değiştirip yönetim kurulu sayısını mı artıracağız? Her yıl yeni bir dernek geldiği zaman -ki böyle bir ajans olduğunda dernek kurma sayısı çok hızlanır- bizim tekrar yasada yeni bir değişiklik yapıp yönetim kurulu üye sayısını 16’ya, 17’ye, 20’ye, 30’a, 40’a çıkartmamız gerekiyor.
Bizim sistemimiz çok adil; bütün bölgelerden oy kullanma hakkı olan herkese oy kullandırıyorsunuz. Eğer STK başkanları etkili olduklarına inanıyorlarsa zaten kendi adaylıklarını koyuyorlar, etkililerse zaten seçilip geliyorlar.
Biz kimseye karşı değiliz, hiçbir oluşuma karşı değiliz, yeter ki demokratik bir seçimle gelsinler buraya, bizim tek istediğimiz bu.”
En Demotratik ve Kalıcı Sistem Bu
Bakan Ersoy, Ajans yapılanmasıyla ilgili süreci de anlattı:
“1 Ocak’tan itibaren görev alacakların tamamı seçilmiş olanlardan oluşacak. Yani 1 Ocak’a kadar bu seçimleri sonuçlandıracağız. Örneğin TÜRSAB seçimleri Kasım ayında oluyor zaten. Kasım ayında diyeceğiz ki başkanlarını seçerken, bir sandık daha koyun oraya, 1 oy yerine 2 oy atın, bir tane de bu Turizm Geliştirme Ajansında görev alacak adayı seçin aynı zamanda. İsteyen başkan adayı, Turizm Geliştirme Ajansının da adayı olabilir, biz ona karşı değiliz. Seçiliyorsa da gelir, başımızın üstünde yeri var, biz ona itiraz etmiyoruz.
En demokratik ve kalıcı sistem bu. Diğerleri her türlü yasal değişikliklere açık bir sistem, her seferinde yasayı değiştirip üye sayısını artırmamız gereken bir sistem, uygulanabilir bir sistem değil açıkçası. Bunu zaten STK temsilcileriyle de görüştük, onlar da hak verdiler. Daha demokratik bir sistem öneremediler.
Denetim Aslında Harcamayı Kimin Yaptığıyla Başlıyor
Bakan Ersoy, ilk yıl için ajans bütçesinin 125-150 milyon dolar arasında olmasını beklediğine ilişkin açıklaması anımsatılarak, denetimin nasıl olacağının sorulması üzerine:
“Denetim aslında harcamayı kimin yaptığıyla başlıyor. Bu kaynak kimden toplanıyor? Özel sektörden toplanıyor. Yönetim Kurulu kimden oluşuyor? Ezici ağırlıkla özel sektörden oluşuyor. Özel sektörden toplanan kaynağı özel sektör harcıyor, devlet harcamıyor bakın, birinci kısım bu. Yani özel sektör kendi kendini denetleyecek aslında.
İkincisi; uluslararası denetim firmalarında üst seviyede görev almış, daha önce büyük firmaları denetlemiş onların içinden bir tanesi seçilecek. Onlar zaten iç denetimi, öz denetimi yapacak. Onların denetim raporu da Meclis’te yapılan değişiklikle Sayıştay denetimine tabi olacak. Böylece bir üçlü denetim sistemi kurmuş oluyoruz.” yanıtını verdi.
Her Bölgenin Tanıtım Uzmanı Olacak
“Tanıtımda çeşitliliğe gitmeniz gerekiyor. Ülke bazında önceliklerimiz var. Biz neleri baz alıyoruz öncelikli olarak? Birincisi, Türkiye’ye yolcu tedariki yapan ülkeler, kıtaları baz alıyoruz. Avrupa, Amerika, Asya kıtasından var, Orta Doğu’dan, Afrika kıtasından, Uzak Doğu’dan var. Yani her bölgenin tanıtım uzmanı olacak. Burada da en yüksek, Türkiye’ye en fazla yolcu tedariki yapan ülkeleri bir grupta toplayacağız, potansiyeli yüksek olan, yani bizim yolcu sayısını artırma potansiyeli yüksek olan hedef ülkeleri de ayrı bir grupta toplayacağız, onlara da ayrı bir çalışma grubu oluşturacağız.
Ayrıca, iç turizmde tanıtımda çok önemli. İç turizme, yerli turiste yönelik Türkiye’nin bölgelerine, tanıtıma ağırlık vermezseniz yeni turizm bölgelerin gelişmesini çok yavaşlatmış olursunuz, oysa bizim için çok çok önemli yeni turizm bölgeleri, alanları yapmak. Burada da en etkili silahımız iç turizm, yerli turizm, öncelikle onlar keşfediyor, daha sonrasında yabancı turist geliyor.
Ayrı bir grubumuz da tekrar ürünün tanıtılmasıyla alakalı, yani Türkiye markasının markalaşması, pazarlama operasyonu, dijital pazarlama, piar ve medya çok çok önemli. Kalite diye bir bölümümüz olacak, yani kalitenin ölçümlenmesini yapmanız lazım.
Araştırma-geliştirme bölümünüz olması lazım, hani bizim şu anda yaptıklarımız, rakibin yaptıkları swap analizleri oluyor, ama rakip yeni alanlara, tanıtımlara, yeni mecralara kayıyorsa biz de bunu araştırma ekibimizle keşfedip geliştirip o yönde tanıtım yapmaya devam etmemiz gerekiyor.”
Ajansın Öncelikle Görevi Markalaşmayı Sağlamak
Ajansın çalışma pratiğine de değinen Bakan Ersoy şöyle devam etti:
“Kamu görevlisi sadece 4 tane Yönetim Kurulunda. Onun dışında tamamı profesyonellerden oluşuyor. Yönetim kurulu ve icra kurulu herhangi bir ücret almıyor, ama profesyoneller ücret alıyor, bunların asli işi. Zaten biz diyoruz ki; eğer siz markalaşmak istiyorsanız, sürdürülebilir ve devamlı tanıtım yapmak zorundasınız. Eğer sürdürülebilir ve devamlı tanıtım yapamazsanız markalaşamazsınız, markalaşamamış bir ürünü de hak ettiği fiyata satamazsınız. Bu ajansın öncelikli görevi; Türkiye’nin markalaşmasını sağlamak, bölgelerin markalaşmasını sağlamak, ürün çeşitliliğinin markalaşmasını sağlamak, bunları sağladıktan sonra zaten fiyat artışları ve gelir artışları da gelecek.
Bunun dışında daha önce ön plana çıkarılmamış festival, etkinlikler, spor organizasyonları, gastronomi çok çok önemli, kültür ve sanat etkinlikleri çok çok önemli; bu yönlerle ilgili de çalışma yapılacak. Yani Türkiye sadece deniz, kum, güneş kıskacından çıkarılacak bu ajans sayesinde baktığınız zaman.
İç turizm grubu dediğimiz bir şey var, bunlar ağırlıklı olarak geliştirilmesi gereken ürünlerimiz. Ürün geliştirme arasına, mesela oraya sağlık turizmini koyduk. Bakın sağlık turizminde çok ciddi bir potansiyel var. Biz yaklaşık 1,2 milyar dolar 2019’da sağlık turizminden gelir bekliyoruz. Ama bu çok rahat 4 milyar dolar seviyelerine 2023 yılına kadar getirebilir. Buraya konsantre olmamız lazım.
Eğitim turizmi deyip geçmeyin, Türkiye’nin minimum 75 bin daha öğrenci getirme potansiyeli var yurt dışından. Ve özellikle vakıf, yani ücretli üniversitelere bunu getirmeyi başardığınız zaman 75 bin sayısı küçük gelebilir, ama her öğrenciyi minimum 4’le çarpmanız gerekiyor; çünkü annesi-babası iki kere geliyor. Arada beğenip tatile de geliyorlar, yani 75 bin öğrenci yılda size 300 bin ek turist demektir.”
Tanıtım ve Pazarlama 2000’li Yıllara Kadar Acentaların İşiydi
“Şunu da değinmek isterim, acentelerden bir eleştiri aldık, dediler ki, tanıtım bizim işimiz, pazarlama da bizim işimiz. Şimdi 20 yıl öncesinin dünyasında yaşıyor olsak, yani 2000’li yıllara kadar bu söylemde haklılar, 2000’li yıllara kadar tanıtım da, pazarlama da turizmde acentelerin işiydi. Ama günümüz dünyasında, 2000’li yılların dünyasında bu artık kesinlikle böyle değil, tanıtım, yeni iletişim medyasına çok iyi hakim olan, yeni iletişim materyallerini, teknolojiyi çok iyi kullanabilen işin uzmanlarının, profesyonellerin, ajans sahiplerinin işi.
Pazarlamada da bazen doğru olmayan bir veri veriliyor: İşte Türkiye’ye gelen turistin yüzde 85’i tur operatörleri üzerinden geliyor. Hayır, bu doğru bir veri değil. Bölge bazında bakmanız lazım. Mesela İstanbul’da yüzde 50’den fazlası münferit geliyor, yani arama motorları veya direkt rezervasyon şeklinde geliyor. Bu oran Ege kıyılarına indiğiniz zaman yüzde 60-65’lere çıkıyor acente üzerinden yapılanlar. Antalya bölgesine geldiğiniz zaman, yani Akdeniz Bölgesine geldiğiniz zaman 80’ler civarında. Şimdi bakın bu da başka bir tehlike. Eğer siz sadece bir birime bağımlı bir pazarlama ve tanıtım sisteminde kalırsanız, dünyanın çağdaşlıklarından, yeni gelişmelerinden fazlasıyla uzak kalmış oluyorsunuz.
Şimdi biz ne diyoruz? Bakın geçen sene 46,1 milyon olan turist sayısını bu sene 51 milyona getireceğiz, inşallah 75 milyona da getireceğiz. Şimdi bu büyüme sırasında bizim münferit rezervasyonları da artırmamız lazım. Yani sadece charter organizasyonuyla, tur operatörü organizasyonuyla gelen turizm tekelleşmesinde sınırlı kalırsanız kısır döngünün içinde kalıyorsunuz, ne fiyatlarınızı yukarı alma şansınız var, ne de nitelikli turist getirme şansınız var. Yani tur operatöründen vazgeçmeyeceğiz, ama ilave gelen potansiyelde münferit seyahati de özendirip münferit rezervasyon teknolojilerine de açık olarak Türkiye’nin turizmde gelişmesini sağlamamız gerekiyor.”
Müzekart’ı Öneriyoruz, Bu Kültür ve Sanatın Gelişmesi Açısından Önemli
Müzeler ve ören yerlerine girişte yapılan fiyat düzenlemesine ilişkin de Bakan Ersoy şunları söyledi:
“Verilere baktığınız zaman bizim müzelerden elde ettiğimiz gelirin yüzde 85’i yabancı turist, yabancı ziyaretçi kaynaklı, yüzde 15’i yerli ziyaretçi kaynaklı. Bu yüzde 15’in de, yüzde 7,5’luk geliri söylüyorum, 7,5’luk kısmı Müzekart’tan elde ediliyor, kalan yüzde 7,5’luk da münferit girişlerden kaynaklanıyor, bir şikâyet geliyorsa bu yüzde 7,5’luk kısımdan geliyordur.
Türkiye’nin müze fiyat ortalamasını Avrupa’yla kıyasladığımız zaman, Avrupa’nın çok çok altında. Yani biz bu 7,5’luk kısım ile hiç şikâyet almayacağız dersek, yüzde 85 gelir elde ettiğimiz yabancıdan hak ettiğimiz gelirden vazgeçmiş olacağız; bu bir.
İkincisi; biz geçen sene bir karar aldık, bu yüzde 7,5’luk kısmı da koruyabilmek için, dedik ki: “2018’den itibaren artık Müzekart’a fiyat ayarlaması yapmayacağız, fiyatlarını hep sabit tutacağız.” Çünkü Müzekart sadece Türk ziyaretçiye verilen bir uygulama ve çok büyük özellikleri var.
Ne gibi özellikleri var? Bir yıl boyunca -bunun altını çiziyorum, hep bir karıştırma oluyor- Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kontrolündeki, işlettiği müzelere sınırsız giriş hakkı veriyor. Ama bakın bütün müzeleri biz işletmiyoruz, belediyelerin işlettiği müzeler var, Yerebatan Sarnıcı diyorlar, o İstanbul Belediyesi’nin işlettiği bir müze. Millî Saraylar var. Biz bunlarla ilgili görüşmeleri yapıyoruz, ilk etapta Millî Sarayları dâhil etmeye çalışacağız. Peşinden belediyelerle de görüşmeye başladık, belediyeleri de dâhil etmeye çalışacağız. Müzekart’ın tamamında geçerli olmasını sağlayacak bir protokol üzerinde bütün paydaşlarla görüşüyoruz. Ama şu an için Müzekart Bakanlığımızın işlettiği 300’den fazla müze ve ören yerinde bir yıl boyunca sınırsız giriş hakkı veriyor ve geçen seneden itibaren alınan bir kararla hiçbir zaman fiyat uyarlaması, üzerinde ekstra bir fiyat artışı yapılmıyor ve bundan sonra da yapılmayacak. Yani biz yerli ziyaretçiyi Müzekart’la korumuş olacağız. Şu anda bazı müzelere münferit girişin tek kişilik fiyatı Müzekart’ın üstünde, Müzekart bazı tek girişlik müze fiyatlarının bile altına düşmeye başladı. Biz özellikle Müzekart’ı öneriyoruz, bu kültür ve sanatın açısından önemli.”
Bakan Ersoy, girişlerde vatandaşların ayrı bir ücret ödemisi seçeneğinin başka kaçaklara sebebiyet verdiğini, bunu art niyetli kullanan başka kitleler olduğunu belirterek, “Müzekart zaten ayrıştırıyor, sizin resminiz de çıkıyor, onda bir hile dönmesi imkânı yok, Müzekart en doğru sistem.” dedi.
Müzekart’ı özellikle öne çıkardıklarına dikkati çeken Bakan Ersoy şöyle devam etti:
“Maalesef topluma baktığınız zaman bir AVM kültürü oluştu. Biz de diyoruz ki, hiç olmazsa elinizde Müzekart var, AVM’ye gitmeyin bir hafta sonu da. Her ay bir müzeyi ziyaret edin, sabahtan akşama kadar rahat rahat gezebilirsiniz, müze mağazasında alış veriş yapabilirsiniz, çok güzel kültürümüz hakkında bilgileriniz olabilir. Bir bölgede aynı anda 2-3 müzeyi gezebilirsiniz, bütün gününüzü doldurabilirsiniz. Çünkü o kartı bir kere alıyorsunuz, bütün yıl boyunca sınırsız kullanıyorsunuz, böyle bir avantajın da değerlendirilmesi gerek diye düşünüyoruz.”
Sanat Tarihçileri ve Arkeologlar Ziyaretime Geldi
Canlı yayınının kamuoyunda duyulması üzerine NTV’ye sanat tarihçileri, arkeologlar ve mimarlardan işe alım ve atamayla ilgili çok sayıda mesaj geldiğinin belirtilmesi üzerine Bakan Ersoy şunları kaydetti:
“Dün beni ziyarete geldiler zaten Bakanlığa, ben kendileriyle konuştum, anlattım. Az önce Müzekart’ı örnek verdik, müze gelirlerinde örnek verdik, biz müze gelirlerimizi artırdıkça buradan elde ettiğimizi öncelikli olarak mevcut müzelerin bakımı-onarımında kullanıyoruz, sonrasında yeni müzelerin açılmasında kullanıyoruz, daha sonra da yeni kazı alanlarının finansmanında kullanıyoruz.
Biz geçen sene yeni bir program başlattık ve arkeologlar ile sanat tarihçilerinin sorununu da çözmek için yaptık bunu aslında. Kazı başkanlıklarının ortalama 45 ile 60 gün kazı yaptıklarını gördük, bu çok kısa bir süre. Sezonluk, hocalar yaz tatilinde öğrencilerle birlikte geliyorlar, 45 ile 60 gün kazıyorlar, bu hızla gidersek 200 yılda kazamayız birçok yeri. Benim ömrüm yetmez, ama benim torunumun ömrü de yetmez o kazı yerlerini görmeye.
Biz geçen sene bir karar aldık ve yeni bir uygulamayı başlattık, 153 tane Türkiye genelinde kazı yapılan alan var, 31 tanesi yabancı kazı başkanlıkları, 122 tanesi yerli kazı başkanlıkları. İlk etapta yerli kazı başkanlıklarına bir yazı yazdık ve dedik ki, kısa süreli yaptığınız kazıların 12 aya çıkarılmasını istiyoruz, bununla ilgili size ek kaynak ve fon yaratacağız. Hani diyoruz ya müze gelirlerini niye artırmamız lazım vesaire, işte bunlarda kullanabilmek için.
İlk etapta 20 tane başvuruyu değerlendirdik ve 2019 itibarıyla hayata geçirdik, onlar 12 aylık kazı programında, 60 gün kazmıyorlar artık, 12 ay kazıyorlar. Ve bunlara da bir şart getirdik, minimum 5 tane arkeolog istihdam etmek zorundasınız, en az 2 tane de sanat tarihçisi almak zorundasınız, bir de ihtiyaca göre işçi alımı yapacaklar. Bunlar yıllık programlarını bize onaylatıyorlar ve her ay gerçekleşmeleri raporuyla sunup, onaylatıp ödemelerini alıyorlar bizden düzenli bir şekilde. Bu sene de rakamı 60’a çıkarmaya karar verdik, ilave 40 tane daha istedik, önümüzdeki sene de inşallah 122’ye çıkıp tamamlayacağız. 122’ye geldiğimiz zaman, bir zamanlama istiyorsunuz ya, 120 çarpı 5 deseniz yaklaşık 600 tane arkeolog istihdamı demektir, 2 ile çarptığınız zaman 250 civarında sanat tarihçisi demektir. Aşamalı bir şekilde bunları yapacağız.
Dün bizden bir istekleri oldu, öğrencilerden değil de mezunlardan arkeologların seçilmesi, bununla ilgili düzeltmeyi de yapacağım, kendilerine de söz verdim. Mezun olan arkeologların buraya şart koşulması doğru bir istek, biz de yerine getireceğiz.”
Türkiye’den Kaçırılan Tarihi Eserlerin Yurda Dönüşü
Bakan Ersoy, ülke dışına çıkarılan kültür varlıklarının ait oldukları topraklara dönmesine ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
“Direkt bizimle alakalı bir konu değil, diplomatik bir konu. Bazen bir saatte bitecek iş haftalar sürebiliyor, birkaç günde bitecek iş birkaç ay sürebiliyor. O yüzden kesin bir tarih vermem mümkün değil. Ama 4 binin üzerinde dosya takip ediyoruz. Bu işin de hızlandırılması için bünyemizde bir çalışma başlattık, Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanlığı oluşturuyoruz, şu anda bizde daire başkanlığı şeklinde değil. Daire başkanlığı seviyesine getirdiğimiz zaman bu bölümü, burada çalışan sayısını en az 3 kat arttıracağız, daha hızlı bir şekilde dosyaları sonuçlandırmaya başlayacağız. En hassas olduğumuz konulardan biri. Karşı taraf sonuçta başka bir ülke ve onların diplomatik işleyişine de biraz bağımlı kalıyoruz. Haklı da bulsalar bazen bizi tarihi eseri vermekte nazlanıyorlar, uzatabildikleri kadar uzatıyorlar. Ama sonuçta protokolleri ve prosedürleri doğru takip ederseniz sonuca gidiyorsunuz.”
(23.07.2019)