III. Milli Kültür Şûrası, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı'nın başkanlığını yaptığı iki ön oturumla devam etti. Oturumlarda Alev Alatlı, Hasan Celal Güzel, İbrahim Kalın, Mehmet Genç, Ahmet Güner Sayar, Atilla Koç, Doğan Hızlan ve İlber Ortaylı konuşmacı olarak yer aldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen III. Milli Kültür Şûrası Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda devam ediyor. Toplumun her kesimini, millî kültürü korumak ve geliştirmek maksadıyla bir araya getirmeyi hedefleyen Şûra kapsamında Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı'nın başkanlığında iki ön oturum gerçekleştirildi. Oturumlara Türkiye'nin kültür ve sanat hayatına yön veren önemli kanaat önderleri katıldı.
"Biz de Endülüs Olabiliriz"
Tarih Profesörü İlber Ortaylı, geçtiğimiz günlerde Endülüs'ü ziyaret ettiğini belirterek, "İbn-i Haldun'u çıkaran coğrafyada artık o adamın yazdıklarını anlayan insanların kalmadığını üzülerek fark ettim. İnsanlar kendi dillerine inmedikçe bir şey yaratmaları mümkün değildir. Bu yaşa geldik hala insanlar ağlaşıyor. Osmanlıca 15 günde öğrenilir. Ruslara bile öğrettim. Bunu bir problem haline getirmemek lazım. Her şey istemekle olur. Kültür Bakanlığı'nın içinde Türkiye'nin en eski kurumları var, açılmayan kadrolar var. Ağlaşmak yerine harekete geçmek lazım. New York'a opera vatandaş inisiyatifi ile kuruldu. Haydarpaşa yandığında içimden 'burası ne güzel opera binası olur' demiştim. İstanbullu bekliyor ki kendiliğinden oluşsun. Tembel, öğrenmeye üşenen tenkitsiz bir nesil yetişti. Eğer tüm delikanlılarınız, genç kızlarınız Türkçe dilini konuşamıyorsa siz çoktan kaybetmişsinizdir. Böyle konuşan insan okula alınmaz. Siz medyaya televizyona bozuk dilli insan çıkarıyorsunuz. Siz bu yayınlarla çocuklarınıza dilinizi öğretemezsiniz" şeklinde konuştu. Türkiye'nin bağnaz bir ülke olmadığını dile getiren Ortaylı "Mazide bir Endülüs vardı. Orada insanlar Latince, Arapça, İbranice konuşurdu. Her millet birbirinin dilinde felsefe yapardı. Biz de Endülüs olabiliriz ama önce kendi dilimiz" dedi.
"Dünyanın İyiliği İçin Türkiye"
Yazar Alev Alatlı, Türkiye'nin kendine has bir kimliği olduğunu belirterek, "Hiçbir kültür boşlukta oluşmaz. Hiçbir kültür o dönemin hâkim kültüründen bağımsız oluşamaz. Artık yepyeni cesur bir dünya var. Kendi kültürümüz kadar başka kültürleri de bilmeliyiz. Dünyayı çok azımız takip ediyor. Daha da azımız bu olayları kontrol edebiliyor" dedi. Tüm dünyada popülist dogma diye bir kavram oluştuğunu vurgulayan Alatlı, şunları kaydetti: "Bu da anti elitizmi yarattı. İlk yaptığı şey değerleri irdelemek; liyakat sahibi insanları hedef alıyor. Bunları bir kenara itiyor. Gençlere rol model olacak kişileri yıpratıyor. Kültürün gelişmesi konusunda karamsar değilim. Türkiye'ye çok yakıştırdığım bir mottoyu burada söylemek istiyorum. 'Dünyanın iyiliği için Türkiye.' Bu, içini tamamen doldurabileceğimiz bir kavramdır. Bunu, sığınmacılar karşısındaki tavrımızdan tutun da çevre kirlenmesine kadar yapabiliriz. Biz bunu yapabiliriz."
Asım'ın Nesli Cahil Bir Nesil Değildir
Siyasetçi Hasan Celal Güzel ise Türklerin kendi kültürlerine bağnazlıkla saplanıp kalmadığını belirterek, şunları kaydetti: "İslam kültürüyle buluştuktan sonra da başka kültürlerle bağlarını kesmemişlerdir. 1923 sonra uygulanan kültür politikaları tamamen yanlıştır. 1.5 yıl boyunca Türk müziği yasaklanmıştır. Birçok konuda yanlış kültür politikası izlenmiştir. Dünyanın en zengin dili Türkçedir. Dile çok önem vermeliyiz. Gençlerimiz Türkçeyi iyi öğrenmelidir. Televizyonlardan bunu öğretmeliyiz. Kültürlü bir nesil yetiştirmek zorundayız. Asımın nesli köylü ve cahil bir nesil değildir."
Kültürel Sığlaşma Yaşıyoruz
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kültür ve medeniyet kavramlarının iç içe geçtiğini söyledi. Kalın, "Kültür tanımı gereği dinamiktir. Değişime açıktır. Fakat aynı zamanda da değişimin ilkesini kendi içlerinde barındırır. Bunun ön güzel örneği de insandır. Doğumdan ölüme kadar sürekli değişir ama insan olmaya da devam eder" dedi. Kültürel sığlaşmanın en önemli sorunlarımız arasında olduğunu dile getiren Kalın, "Türkiye has bir sorun değildir. Dünyanın genelinde yaşanmaktadır. Kültürel otantikliği harekete geçirmeliyiz. Açık ufuk perspektifle dünyaya bakmalıyız. Köklerimiz burada derinlerde olduğunun farkında olmalıyız. Mali'deki çamurdan yapılan cami gibi biz de kültürümüzü yeniden yapmalıyız. Kültür bilincini aşılayacak dersleri ve müfredatları artırmalıyız. Bu konuda hiçbir çalışma yapmıyoruz. Artık bunları işlemeliyiz. Kültür ve sanatta daha fazla destek ve himayeye ihtiyaç var. Burada özel sektörümüze şahıslarımıza büyük görev düşüyor. Üçüncü konu ise Türk kültürün dünyaya açılmasıdır. Evrensel anlamda ürünler geliştirmemiz gerekiyor. Son olarak ise Türkçe konusudur. Türkçe kültür sanat bilim ve uluslararası bir dil olarak yeniden inşa edilmelidir."
Türkçe Radikal Bir Dönüşüm Yaşadı
Tarihçi Mehmet Genç de kültürü analiz ve tasvir etmenin zor bir konu olduğunu söyledi. Süreklilik ve değişimin kültürün iki önemli vasfı olduğunu belirten Genç, şunları dile getirdi: "Değiştikçe aynı kalır. Fakat değişmenin de sınırları vardır. Tam oluşmuşsa ölmüştür. Türkçemiz de radikal bir dönüşüm yaşamıştır. Tasfiyecilik Türk dilini mahvetmiştir. Türkçeye bilimi sokmalıyız ve kavramlar Türkçe olmalıdır."
Şair ve Yazar Ahmet Güner Sayar, kültürel birikimimiz milli cepheye taşımamız gerektiğini belirterek, "Bizim bu topraklardaki maceramızı 2070'e taşıyacaksak önce köklerimize inmemiz lazım. Aileler çocuklarına han hamam bırakıyorlar ama onlara bu memleketin kültürüne dair ne bırakıyorlar" diye konuştu.
Eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, görevde olduğu süre içerisinde kültür ve turizm meselelerinin aynı bakanlık çatısı altında almasını sorguladığını söyledi.
Bakan Koç, şunları kaydetti: "Üniversitelerin drama bölüm mezunları çok, kültür merkezlerimiz çok ama bu mezunları istihdam etmede sıkıntı yaşıyoruz. Demek ki Tiyatro Genel Müdürlüğünü yeniden gözden geçirmeliyiz. Çok çirkin şehirlerde yaşıyoruz. Güzel sanatlarımız, bakanlık eliyle şehirleşmeye yol göstermelidir".
Yazar Doğan Hızlan, dünyanın küçük bir köy haline dönüştüğünü belirterek, "Onun için yerellik ve evrensellik münferiden değerlendirilemez. Genç kuşağı iyi okumak ve değerlendirmek gerekir.15-17 yaşında romancılar var. Bu çocuklar o yaştakilerin sorunlarını, hayatını biliyorlar. Biz kültür için bir şey yaparken onları anlamadan dinlemeden yaparsak o, bir işe yaramaz" dedi.
Hızlan, insanların her çeşit bilgiye internetten ulaştığını ama internetteki bilginin çoğu zaman doğruluktan uzak olduğunu bu sebeple 7-24 ulaşılabilir kütüphanelerin, semt kütüphanelerinin elzem olduğunu belirtti.
Tanbûri Cemil Konseri
III. Millî Kültür Şûrası'nın birinci gününün akşamında, Sanat Yönetmenliğini Güzel Sanatlar Genel Müdürü Murat Salim Tokaç'ın yaptığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu tarafından "Vefatının 100. Yılında Tanbûri Cemil Bey" başlıklı özel konser gerçekleştirildi. Çok özel eserlerin icra edildiği gecede Tanbûri Cemil Bey'in çok değerli saz eserleri ve besteleri mûsikî dinleyicileriyle buluştu.
Şûra, Pazar Günü Sona Erecek
III. Milli Kültür Şûrası'nın, 17 komisyon ile kültür sanat hayatımızın mevcut durumunu tespit ve geleceğe dair önerilerini içeren bir çalışma olması planlanıyor. Ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, neleri yapamıyoruz, yapamadıklarımızı neden yapamıyoruz? Bütün bu sorular; akademisyenler, kültür - sanat temsilcileri, sanatçılar ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin de katılımıyla bir tartışılacak.
Şura sonuç bildirgesi 5 Mart Pazar günü saat 17.00'da Kültür Turizm Bakanı Nabi Avcı tarafından kamuoyu ile paylaşılacak.
Komisyon ana başlıkları ise; Kültür politikaları, Kültür diplomasisi, Kültür ekonomisi, Kültür varlıkları, Müzeler ve arkeoloji, Sahne sanatları, Sinema - radyo - televizyon, Müzik, Görsel sanatlar, Dil ve edebiyat, Yayıncılık ve kütüphanecilik, Medya ve kültür, Çocuk ve kültür, Mimari ve kültür, Şehir ve kültür, Yerel yönetimler ve kültür, Yurtdışı Türkleri ve kültür, Aile ve kültür olarak sıralanıyor.
(04.03.2017)