Yeni Şafak gazetesinin ilk kurulduğu yıl yayın yönetmeni koltuğuna oturan Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, tirajı iki katına çıkarmayı hedeflediğini ancak imkansızlıklar yüzünden gazeteden ayrıldığını söylüyor ve ekliyor: "Yeni Şafak’ta daha sonra köşe yazdım. 28 Şubat'ın karanlık günlerinde yazıldığı için bu yazılar çok dokunaklı direniş yazılarıdır."
Bugün Yeni Şafak gazetesinin kuruluşunun 23. yıldönümü. 23 Ocak 1995 yılında yayın hayatına başlayan Yeni Şafak Gazetesine emeği geçen isimlerden birisi de Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı. Kurulduktan üç ay sonra genel yayın yönetmeni koltuğuna oturan Bakan Avcı'yla medya günlerini konuştuk.
Yeni Şafak gazetesine yayın yönetmeni olma hikayenizden başlayalım mı?
Yeni Şafak gazetesine rahmetli Ahmet Şişman'ın önerisiyle yayın yönetmeni oldum. O zaman Yeni Şafak gazetesinin sahipleri Ahmet Şişman ile Ahmet ve Mahmut Kış kardeşlerdi. Ahmet Şişman'la daha önceden ahbaplığımız vardı ama diğer iki kardeşi tanımıyordum. Ahmet Şişman gazeteye çeki düzen vermem için iş teklif etti.
Siz ne dediniz?
Ben de kabul ettim. Hatta bana kimlerle çalışmak istiyorsunuz diye sordular. Ben de prensip olarak gittiğim hiçbir yere monte ekip götürmediğimi, mevcut ekiple çalışabileceğimi söyledim. Yönetici kadrosuna değil de editoryel anlamda destek olacak bir iki isim aldım sadece.
100 Bin Basalım İstedim
Yazar kadrosunu da genişletmişsiniz?
Evet yeni yazarlar kattım. Çok güzel bir gazete oldu ama çok fazla sürdüremedik.
Ama siz başladıktan bir hafta sonra okurlar için bir yazı kaleme almışsınız, “Gazete el değiştirmedi" diye. Okur değişikliği hemen fark etmiş demek ki?
Mizanpajını epey değiştirmiştik çünkü. Dolayısıyla bana göre- tabii daha önce yapanlara haksızlık etmek istemem ama- daha derli toplu, daha güzel bir gazete oldu. Bu farklılığı gören bir kısım okuyucu 'yeni ekip mi geldi yoksa sermaye mi değişti' gibi düşünmeye başlamış doğal olarak. Etkili bir gazete olmuştu ama tirajda sıkıntı vardı.
Güzellikle Ayrıldık
Gazetenin tirajı o zaman ne kadardı hatırlıyor musunuz?
20-25 bin gibiydi. Ben o dönemde devamlı gazetenin tirajını artırmak iki katına çıkarmak için patronları ikna etmeye çalışıyorum. Elli bin tirajı yakalamak için benim patronlara önerim şu: Bir ay boyu gazeteyi 100 bin basalım ve tüm Türkiye'ye dağıtalım. Böylece gazetenin satıldığı ve satılmadığı kör noktaları tespit edelim ve ona göre yeni bir dağıtım planlaması yapalım. Ama bir türlü ikna edemiyorum. Tiraj konusunda baktım patronlarla anlaşamıyoruz; güzellikle ayrıldık.
Ne kadar süre yayın yönetmenliği yaptınız?
Yanlış hatırlamıyorsam dört ay kadar sürdü.
Tiraj konusunda anlaşamayınca bırakmaya mı karar verdiniz?
Evet öyle oldu. Zaten bu arada gazetede benden önce olan arkadaşlar arasında da eski klikler oluşmuş. Klikler arası mücadeleler falan tekrar almış yürümüş. Bana bir şey yansıtmıyorlar ama aşağıda bir şeyler dönüyormuş. Hatta hem de benim işe aldığım elemanlardan biri daha sonra 'Ya siz beni işe almıştınız ama ben o sıralar sizin aleyhinize çalışan kliklerden birinde görev yaptım' diye itirafta bulunmuştu (gülüşmeler).
Çekmecelere Birer Mektup
Giderken yönetimdeki arkadaşlarının çekmecesine birer mektup bırakmışsınız. Bir de okurlar için bir veda yazısı yazmışsınız gazetede?
Tek tek yakın çalıştığımız arkadaşlara mektup bırakmıştım. Bir de okuyucuya “Kivi" başlıklı bir yazı yazmıştım.
Uçamıyorsam Gidiyorum
Yazınızın içeriğini hatırlıyor musunuz?
Evet adı Kivi idi yanlış hatırlamıyorsam... Kivi biliyorsunuz bir kuş türü. Kanatları var ama kanatları çok az geliştiği için uçamıyor. İngiliz Hava Kuvvetleri jargonunda, 'uçuştan men edilen pilotlar' için kullanılırmış Kivi... Ona gönderme yapmıştım. Patrona, beraber çalıştığımız -veya beraber çalışamadığımız- mesai arkadaşlarımıza ve okuyuculara, nazikçe, niye genel yayın yönetmenliğini bıraktığımı anlatan bir yazıydı. Yani, “patron gazeteye projeler için para koymuyor, ben de gidiyorum" yazısıydı o aslında...
Yeni Şafak gazetesinin kurulduğu ilk yıllardan elimizde bir fotoğraf var. Gazetenin yazarlarını alıp stüdyoya fotoğraf çekilmeye götürmüşsünüz…
Evet gazeteye yeni köşe yazarları da başlayacak dedik. Mustafa Özcan, Mustafa Kutlu, Ahmet Taşgetiren, İsmet Özel, Ahmet Tezcan, Atılgan Bayar, Hakan Arslan, İsmail Kara... Bunlardan bazıları zaten yazıyordu bazıları bizimle birlikte başlayan yeni isimler.. Gazetenin yüzü değişirken köşe yazarlarının da güzel fotoğraflarını koyalım dedik. Sonra Sinan Çetin'in stüdyosuna gittik. Fotoğrafçılığı da iyidir Çetin'in. Platosuna gittik. Orada bizi ağırladı. Teker teker fotoğraflarını çekti. Bir de reklam filmi çekildi. «Yeni Şafak benim için ne ifade ediyor?» sorusu adı altında. Her yazar bir iki cümle bir şey söyledi.
O günle ilgili yazarlarla ilgili aklınızda kalan bir şey var mı?
Siyah beyaz olsun demiştik. Ahmet Taşgetiren'in yazıları renkli basılan birinci sayfadan anons edildiği için «Ahmet Bey, benimkisi renkli olsun diyor, ona göre çekin...» diye takılmıştık. (kahkahalar)
Yeni Şafak gazetesiyle yolunuz tekrar kesişti mi?
Evet, Yeni Şafak'tan ayrıldım ama 28 Şubat döneminde patronlar geldi ve gazeteye yazılarımla destek vermemi istediler. Tekrar Yeni Şafak'ın arka sayfasında köşe yazmaya başladım. 28 Şubat'ın karanlık günlerinde yazıldığı için bu yazılar çok dokunaklı direniş yazılarıdır.
Alaattin Kaya'nın Evine İcraya Gittik
Zaman gazetesini kurma hikayeniz var değil mi?
Fehmi Koru geldi, dedi ki «Yeni bir teklif var. Ankara'da Alattin Kaya, İhsan Arslan, bir de İstanbul'dan Necati Aktülün diye birileri var, yeni bir gazete çıkaracaklar. Daha doğrusu eski İçişleri Bakanı Faruk Sükan, Avni Dilligiler'in çıkardığı Adalet Gazetesi'ni almış, onun adını Zaman yapmış. Bir süre Zaman diye çıkarmış. Şimdi onu da bu üç ortak almışl. Bize de iş teklif ediyorlar.»
Bu sefer para konuştunuz mu?
Tamam, dedik ve bu kez paraları da konuştuk. Fehmi Bey ne alacak, Fikret Bey, Adnan Bey, yazarlar ne alacak gibi. Bunları baştan konuştuk. İhsan Arslan gazetenin ortaklarından... Gazetenin yönetimini diğer ortaklar adına o üstlenmişti.
Gazetenin patronu İhsan Arslan mı?
Hayır, İhsan Arslan üç ortaktan biri... Ama gazetede oturup ortakları temsil eden o... Ama bir sene doldu dolmadı, İhsan bey gazeteye, yani gazetenin editoryal işlerine daha çok karışmaya başladı. Aslında bu, medyayla ilgili patronların bir özelliğidir. Başlangıçta 'biz bu işleri bilmiyoruz, siz gelin yapın' derler. Bir süre sonra işi şipşak öğrenirler ve üç aydan sonra karışmaya başlarlar. Ihsan bey de işi ‘’öğrenince’’ karışmak istedi. Biz de karıştırmak istemedik.
Pandayı Aslan Sanıp Bizi Patron İşten Attı
Ne oldu peki?
Hakan Albayrak'ın bir yazısının üzerine koyduğu bir panda fotoğrafını aslan fotoğrafı zannedip 'sen bu aslan fotoğrafıyla bana hakaret ediyorsun' bahanesiyle İhsan Arslan hepimize işten çıkarma mektubu gönderdi.
Ne yaptınız, bıraktınız mı gazeteyi?
Hepimiz bıraktık ama okur öyle bir tepki gösterdi ki gazetede duramadılar. Okurdan acayip protesto mektupları yağınca patronlar oturup tekrar görüşmüşler. İhsan Arslan'a 'sen kıvıramayacaksın bu gazeteyi' demişler. Sonra Alaattin Kaya bizi tekrar davet etti. Gazeteyi devr aldığını söyledi. Çalışmaya devam edelim, dedi, ama biz bu sefer yazılı bir anlaşma yapmak istedik. Sütten ağzımız yandı ya.
İzmir'deki Hocamız Hakem Olsun
Nasıl bir anlaşma yaptınız?
Anlaşmada dedik ki, gazetenin genel yayın politikasını Fehmi Koru, Nabi Avcı, Mehmet Doğan, Adnan Tekşen'den müteşekkil yayın kurulu belirler. Gazete sahibiyle yayın kurulu arasında bir ihtilaf çıkarsa gazete sahibinin belirleyeceği bir hakeme gidilir. Hakemin verdiği karara taraflar uyar. Böyle bir anlaşma yaptık.
Anlaşma kabul edildi mi?
Bunlar o zaman dediler ki: bizim İzmir'de bir hocamız var, bir ihtilaf çıkarsa ona sorarız. Fehmi Koru da dedi ki: Tamam ben İzmir'deki o hocayı tanıyorum, onun hakemliğine uyarız.
Siz ne dediniz?
Tamam, öyle anlaştık. Üzerinden 6 ay gibi bir süre geçti. Bir gece beni Alev Alatlı aradı İstanbul'dan. 'Gazeteyi İstanbul'a taşıyorlarmış, el değiştirmiş, hayırlı olsun' dedi. Benim hiçbir şeyden haberim yok. Mehmet Şevki Eygi, genel yayın yönetmeni olmuş. Alev Alatlı'yı aramış ve gazeteye köşe yazarı ol, diye teklifte bulunmuş. Ben de Alev Alatlı'ya 'nereden çıkarıyorsun yok öyle bir şey' dedim, ama sabahı zor ettim. Sabah Alaattin Kaya'nın yanına gittik. Sorduk, 'doğru,böyle daha iyi olacak' dedi.
Fehmi Koru Kaldı Biz Ayrıldık
Tepkiniz ne oldu?
O zaman hakeme gideceğiz, dedim. ‘Biz hakeme gittik, sizin hakeme anlatacaklarınızı da biz anlattık. Yine de bizi haklı buldu hakem’ dedi. O zaman ben de ‘Yazılı anlaşmayı ihlal ettiğiniz için normal mahkemeye gideceğiz’ dedim.
Ekipten kimler mahkemeye gitti? Kimler kaldı?
Mahkemeye ben, Mehmet Doğan, Adnan Tekşen gittik. Fehmi Koru mahkemeye gelemem dedi.
Bari Faizini Bırakın
Gerekçesi neydi?
Ben onlarla özel bir anlaşma yaptım, en az 4 yıl daha burada çalışmak zorundayım, dedi. O kaldı. Biz mahkemeye gittik. Avukatımız Mustafa Everdi idi. Tazminat davasını kazandık. Bir senelik maaşımızı faiziyle alacağız. Bari faizini almayın dediler.(gülüşmeler)
Faizini bıraktınız mı bari?
Evet, bir yıllık maaşımızı talep ettik sadece. Sonra bir akşam Alaattin Kaya aradı. Evinin kapısına kamyon dayanmış, icra gelmiş evdeki televizyonunu falan alacaklarmış; yardım istiyor benden. Kazandığmız parayı ödemedikleri için avukatımız Mustafa Everdi, Kaya'nın evine icra göndermiş.
Ne yaptınız?
Mustafa Everdi'yi aradım. Kamyonu çek dedim. Parayı yatıracaklarmış dedim. Everdi bana, ‘Siz entelektüeller işte böyle hemen yumuşarsınız’ falan diye başlayan sitemkâr bir diskur geçti. Ama kamyonu da çekti. Sonra tazminatlarımızı aldık. Ben de tekrar üniversiteye döndüm.
Gazeteciliğe İsmet Özel'le Birlikte Yeni Devir'de Başladık
Yeni Devir gazetesinde Enes Harman imzasıyla dış politika yazıları yazarak gazeteciliğe başlıyorsunuz. Nasıl oldu?
Abdurrahman Dilipak teklif etti. Ankara'ya gelip yeni bir gazete çıkaracaklarını söyledi 'burada yazar mısın' diye sordu.
Siz daha üniversite öğrencisisiniz değil mi?
Evet, daha ODTÜ'de İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde okuyorum. O yıllarda İsmet Özel de Hacettepe'de okuyor, yakın bir arkadaşlığımız var bizim çevreyle de yeni yeni tanışıyor. Dilipak'a “İsmet Özel'e de söyler misin" dedim. O da evet biz de zaten düşünüyoruz, dedi. İsmet Özel ile birlikte Yeni Devir'de yazmaya başladık. Millî Gazete'nin kardeş yayın organı olarak yayın hayatına başlamıştı.
İlk Kez Uçağa Bindik
İsmet Özel solcu olduğu yıllarda mı Yeni Devir de yazmaya başladı?
Yok, İsmet Özel'in Amentü şiiri Diriliş dergisinde çıkmıştı. Yeni yeni bizim çevreyle tanışmaya başlamıştı.
İsmet Özel'le nasıl tanıştınız?
Şair Erdal Alova'yla yakın arkadaştılar. Aynı siyaset dünyasının içindeydiler, ikisi de şairdi. Erdal vasıtasıyla ve yazdığı şiirlerden dolayı adını biliyordum.
Şiir Matinesine Erzurum'a Gittik
Amentü şiiri yayımlandıktan sonra mı arkadaşlığınız oldu?
Evet, bizim o yıllarda Bahçelievler'de bir öğrenci evimiz vardı. O bize, biz ona gidip gelmeye başladık; öyle bir çevremiz oldu. O vesileyle bir yakınlığımız oldu. Cinayetler Kitabı'nı yayımladık. Oradan kazandığımız parayla da Erzurum'a şiir matinesine gittik. Hepimiz ilk kez uçağa bindik.
Erzurum'a niye gittiniz? Kimler vardı ekipte?
Ahmet Kot, rahmetli Nejdet Erk, İsmet Özel, ben... Erzurum'a gittik. 'Cinayetler Kitabı'nı tanıtacaktık, İsmet Özel şiirlerinden okuyacaktı. Onun için gitmiştik...
Hangi yıl?
1976 ya da 77. Tam hatırlayamadım.
Erbakan'dan, Milli Gazete'yi Adam Edin, Talimatı
Gazeteciliğe Yeni Devir'den sonra Millî Gazete'de devam etmişsiniz. O nasıl oldu?
Eskişehir Anadolu Ünivesitesi'nde iken, yanlış hatırlamıyorsam 1983 yılıydı. Rahmetli Erbakan, Fehmi Koru ile beni davet etti ve 'Millî Gazete'yi adam edin' diye talimat verdi. Biz de 'olur ama bize üç ay müsade edin, bildiğimiz gibi bir gazete yapalım, kimse karışmasın, üç ay sonra beğenmezseniz bırakırız, beğenirseniz devam ederiz' dedik.
Kabul etti mi?
Evet tamam, dedi. Biz de üç ay gece gündüz çalışıp tepeden tırnağa gazeteyi değiştirdik. Çok güzel bir gazete yaptık. Mizanpajını Özkul Eren yapmıştı. Hatta hiç unutamıyorum, o günlerde Almanya'dan bir misafir geldi. Milli Görüş teşkilatından biri. "Ben buraya size teşekkür etmeye geldim. Almanya'da bir Türk dişçiye gittim. Bekleme salonunda masanın üzerinde sehpada Alman gazeteleri vardı. «Ne zaman benim Millî Gazetem de şu gazeteler gibi güzel olacak, diye içimden geçirip o çok beğendiğim gazeteyi elime aldım bir baktım ki Millî Gazete. Teşekkür ederim" dedi.
Siyaseten Yasaklıydı
Erbakan teşekkür etti mi?
Erbakan'la ayda bir Ankara'daki evinde görüşüyorduk. Siyaseten yasaklıydı o günlerde... Bizi misafir ettiği günlerde, çok güzel bir sofra hazırlatıyordu. Mahmut Bey diye bir aşçısı vardı, biz ona Üçüncü Mahmut diye takılırdık, ona sofralar hazırlatır bize de iltifatlar ederdi. Beğendiğini hissettiriyordu. Liderler kolay kolay teşekkür etmez çünkü.
Üç Ay Hiç Para Almadık
Süre dolunca ne yaptınız?
Ankara'da Güvenlik Caddesinde bir evi vardı. Yine aşçısı Üçüncü Mahmut harika bir sofra hazırlamış. Tabii biz üç ay hiç para almadık. Yemeğe başlamadan önce ben dedim ki 'Efendim daha önce arz ettiğimiz gibi 3 aylık süre doldu. Şimdi Fehmi beyin bebeği doğdu İzmir'de. Bebeğini görmeye bile gidemedi. Benim evim Eskişehir'de. Biz İstanbul'da gazetede yatıp kalkıyoruz. Dolayısıyla ev tutacak mıyız? Fehmi Bey ailesini getirsin mi? Ben Eskişehir'den gidip geliyorum. Benim İstanbul'a nakletmem için şartlarımızın belli olması lazım. Uygun görürseniz arkadaşlarla bu konuları konuşalım. Ona göre nerede ev tutalım netleştirelim' dedim.
Cevabı ne oldu?
“Ümmet size müteşekkirdir. Afiyet olsun, buyrun" deyip yemeğe başladı. (kahkahalar) Konu böylece kapandı.
Devam ettiniz mi gazeteye?
Aramızda ne yapalım diye istişare ettik. Bu şartlar altında bu belirsizlikle bir şey olmaz; biz dağılalım, ciddilerse çağırırlar, deyip Fehmi Koru İzmir'e gitti, ben de Eskişehir'e döndüm.Kimse çağırmadığı gibi künyeden adımızı da çıkarmadılar bir türlü. Biz 'çıkarın' diyoruz. Onlar 'böyle iyi' diyorlar. Laubali bir şey. Sonra adımızı çıkardılar. Eski arkadaşlar tekrar görevlerine döndüler. Kendilerine göre gazetede tekrar değişiklikler yaptılar. Bugüne kadar da öyle böyle geldi.
Molla Kasım Gazetenin Ombudsmanıydı
Molla Kasım müstearıyla ilk nerede yazdınız?
Molla Kasım'ın ilk yazısı Millî Gazete'de çıktı. Molla Kasım ayrı bir kişilik. Molla Kasım'dan bahsederken hep başka bir kişiden bahsediyormuşum gibi oluyor. Öyle görüyorum onu. Molla Kasım'ın da bir veda yazısı vardı...
Zaman gazetesinde mi?
Hayır Milli Gazete'den ayrılırken Molla Kasım bir veda yazısı yazdı. Başlığı da ‘Yanıyor mu yeşil köşkün lambası’ydı. Fakat Çorum Milletvekili Erbakan'a gidip bu yazıda sizden bahsediyor, demiş, yeşil köşk derken... Oysa öyle bir kasıt yoktu.
Milli Gazete dışında başka nerelerde yazdı Molla Kasım?
Zaman gazetesi'nde devam etti. Gazeteyi eleştiren biriydi. O dönem bir çeşit Zaman gazetesinde ombudsmanlık yaptı diyebilirim.
(Kaynak Yeni Şafak)
(23.01.2017)