Kültür ve Turizm Bakanlığı cam üfleme sanatçısı 50 yaşındaki Harun Veysel Gümüş, cama 38 yıldır ateş ve sabırla şekil veriyor.
Gümüş, oksijen ve LPG ile çalışan "şalama ocağı"nda ısıttığı boru ve çubuk şeklindeki camı, sabırla üfleyerek sanat eseri haline getiriyor.
Gümüş, ilkokul üçüncü sınıftayken İstanbul'da cam üfleme ve el sanatları ustası Cafer Tercan ile tanıştığını söyledi.
Sabah okula gittiğini öğleden sonra ise atölyede çalıştığını belirten Gümüş, "Bu şekilde ailemin bütçesine katkıda bulunuyordum çünkü çok ciddi sıkıntılar yaşıyorduk o tarihlerde. 1978 yılında okulla ilişkimi parasızlık yüzünden mecburen kestim. Benim tahsilim orta iki terktir. Cam üfleme sanatını anlatmak için gittiğim her okulda parasızlık yüzünden okulu bıraktığımı anlatıyorum. O nedenle öğrencilere de 'okulun kıymetini bilin' diyorum." şeklinde konuştu.
Çırak Bulmada Sıkıntı Yaşıyoruz
Cam üfleme sanatının hayatını değiştirdiğini aktaran Gümüş, şunları kaydetti:
"Ben ustam Cafer Tercan'dan cam üfleme sanatını öğrendim şimdi Türkiye'yi karış karış gezerek okullarda bu işi anlatıyorum. Gittiğim her yerde bir kişinin içine bu sanatın aşkının düşmüş olması çok ciddi kazançtır. En büyük cehaletin ilmini saklayan bilim adamı olduğunu düşünüyorum. Kim beni nereye davet ederse elimden geldiğince ve dilim döndüğünce cama sabırla verdiğim ürünleri uygulamalı şekilde anlatıyorum. Günümüzde cam üfleme sanatına ilişkin çırak bulmada sıkıntı yaşıyoruz. Ama benim işimin yaşı yok. Bu işe çok küçük yaşta da başlanabilir örneğin eğitim verdiğim bir kursta 72 yaşında da bir öğrencim vardı. Bu iş benimle ölüp gitmesin öğretmeye her zaman açığım."
Camın Osmanlıdaki Yeri: Çeşm-i Bülbül
Gümüş, cam üfleme sanatını anlattığı her okulda camın Osmanlı'daki yerini de anlattığını söyledi.
Çeşm-i Bülbül'ün 18. yüzyılın sonunda III. Selim döneminde Osmanlı'da kullanıldığını anlatan Gümüş, "Bu teknikte üretilen camların deseni bülbül gözüne benzetildiği için Çeşm-i Bülbül 'bülbül gözü' olarak adlandırılır. Çeşm-i Bülbül, yaratılışında kullanılan özel camcılık teknolojisinin yanı sıra, uzun işlemler ve yaratıcılık gerektiren bir üründür. Günümüzde yok denecek kadar azdır. Başlıca özelliği, ince ve renkli cam çubukların yüksek ısıda eriyip, su gibi olmuş camın içine yerleştirilmesidir. 'Dönerek burulan' çizgiler, o cam formu biçimlendiren ustanın hünerini ve üslubunu yansıtırlar." diye konuştu.
Gümüş, Osmanlı saraylarında cam üfleme sanatıyla yapılmış vazo, sürahi, şekerlik, kase ve tabak gibi formlar yer aldığını kaydetti.
Cam Eserlerin Manevi Değeri Yüksek
İlk olarak 790 yıl önce Finikelilerin cam işlemeye ilişkin çalışmalar yaptığını anlatan Gümüş, ilk objenin amfora, yani saklama kabı olduğunu dile getirdi.
Araştırmacıların kazılarda elde ettiği ya da tarihsel anlamda bilinen cam eserlerin manevi değerlerinin yüksek olduğunu belirten Gümüş, şu bilgileri aktardı:
"Gözyaşı şişesi de cam üfleme sanatıyla elde edilmiştir. Cam üfleme sanatıyla yapılan gözyaşı şişesinde o tarihlerde askere giden sevdiğini bekleyen yavuklusu sevdiği aklına geldiğinde şişede gözyaşını biriktirir, sevdiği geldiğinde de şişenin içerisinde gözyaşıyla beraber kendisine bağlılık, sevgi ya da sadakat olarak bunu sunarmış. O tarihlerde savaşlardan asker çok nadir geri gelirmiş. Askerin cenazesi geldiğinde de gözyaşı şişesiyle beraber cenazeyi toprağa defnederlermiş. O yüzdendir ki bugün bile yapılan kazılarda gözyaşı şişesi ortaya çıkabiliyor."
(Kaynak AA)
09.01.2017