Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı: “Türkiye olarak Dünya Miras Fonuna yaptığımız yıllık katkı payını önümüzdeki dönemde %1’den %2’ye çıkarıyoruz.”
Bakan Avcı: “Terör tacirlerinin yaymak istedikleri korku, yılgınlık ve ümitsizlik havasını, hep birlikte, sevgi, hoşgörü, affedicilik, diyalog ve barışma kültürünü güçlendirerek dağıtabiliriz. UNESCO bu hedefe ulaşmamızı sağlayacak en etkili vasıtadır.”
Bu yıl İstanbul’un ev sahipliğini yaptığı 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı, Lütfi Kırdar Kongre ve Kültür Merkezi’nde başladı.
Toplantının açılış törenine, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Valisi Vasip Şahin, UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova, UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Başkanı Öcal Oğuz ve bazı ülkelerin bakanları da katıldı.
Törende konuşan UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova, dünyanın herhangi bir yerinde bir kültür mirası yok edildiğinde tüm insanlığın acı çektiğinin altını çizdi. Bokova, tüm kültürlerin hak ve onur açısından eşit olduğunu belitti ve dünya mirasının ve kültürel çeşitlliğin saldırı altında olduğunun altını çizdi.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı da, UNESCO’nun doğuşundan bu yana insanların zihinlerine barış tohumları ekmeyi amaçlayan bir organizasyon olduğunu vurguladı.
Bakan Avcı, UNESCO’nun, kültürlerarası yakınlaşma, kültürün yumuşak gücünü uluslararası ilişkilerde ön plana çıkarma, kültürel mirası gözetip kültürel değerleri yükselterek barışın temellerini tahkim etme yönündeki hedef ve tasavvurlarını önemsediklerini söyledi.
UNESCO Doğuşundan Bu Yana İnsanların Zihinlerine Barış Tohumları Ekmeyi Amaçlayan Bir Organizasyon Olmuştur
“UNESCO’nun kültür alanındaki en saygın ve başarılı sözleşmelerinden birisini uygulayan ve yöneten Dünya Miras Komitesinin 40’ıncı Yıllık Toplantısı münasebetiyle sizleri ülkemizde, İstanbul’da misafir etmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz. Türkiye’nin dönem başkanlığında ve ev sahipliğinde gerçekleşen olan bu önemli toplantı münasebetiyle ülkemizi teşrif eden bütün katılımcılara hoş geldiniz diyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, 16 Kasım 1945 tarihinde kurulan ve günümüzde üye sayısı 195’e ulaşan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO’nun ilk 20 üyesi arasında yer almaktadır. UNESCO doğuşundan bu yana insanların zihinlerine barış tohumları ekmeyi amaçlayan bir organizasyon olmuştur. Biz de ülke olarak UNESCO’nun bütün önemli toplantı, proje ve faaliyetlerine katılmaya ve katkıda bulunmaya daima özen gösterdik. Bilhassa kültür sektöründe, evrensel mirasın ve medeniyet değerlerinin keşfedilmesine, koruma altına alınmasına ve bozulmadan aslına uygun olarak gelecek kuşaklara iletilmesine büyük önem atfettik atfediyoruz.
Geçtiğimiz yetmiş yılda UNESCO görev alanlarında standart koyabilen, model oluşturan, hedef ve ilkeler çizen bir yapı kurmaya özen gösterdi. Bir yandan da bunlara erişmek için izlenecek yol haritalarını çizebilen öncü bir kuruluş oldu. Tabii muhtaç durumdaki üyelere yardım elini uzattı. Ama kanımca, UNESCO bundan böyle uluslararası toplum içinde paylaşım ve işbirliğini güçlendirme yönünde daha çok çaba göstermek zorunda.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından tesis edilen ve soğuk savaşla evrilen uluslararası düzen bugün çok köklü bir değişim ve dönüşüm zaruretiyle karşı karşıyadır. Bu düzen ve aktörleri artık köhnemiş ve sürdürülebilirliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu bağlamda UNESCO dinamik bir gelecek vizyonuyla yeniden hayatiyet kazanma şansı en yüksek küresel kurumların başında gelmektedir.
UNESCO’nun, kültürlerarası yakınlaşma, kültürün yumuşak gücünü uluslararası ilişkilerde ön plana çıkarma, kültürel mirası gözetip kültürel değerleri yükselterek barışın temellerini tahkim etme yönündeki hedef ve tasavvurlarını çok önemsiyoruz.
İnsanlığın ortak kültürel mirasını koruyup geliştirme taahhüdünü milletler camiasının ortak paydalarından birisi haline getiren 1972 Dünya Miras Sözleşmesi, çok muhtemelen UNESCO’nun sözleşmeleri arasında en fazla ilgi ve itibar görendir. Bununla birlikte, bu sözleşme, imzalandığı dönemdeki hedeflerin çok ilerisine geçtiği halde yeterli maddi imkânlarla mücehhez değildir. Bu önemli sözleşmenin akibetiyle ilgili olarak önümüzdeki birkaç yıl içerisinde çok ciddi kararlar almak mecburiyetinde kalacağız.
Dünya Miras Sözleşmesi’nin sürdürülebilirliği süratle ve somut önlemlerle yükseltilmelidir. UNESCO’nun her üç kültür sözleşmesi arasında etkileşim ve sinerji artırılmalıdır. Sekretarya ve Dünya Miras Merkezi taze ve yeterli imkânlarla takviye edilmelidir. İstişari organlar, sırada bekleyen alanların, bölgelerarası denge ve hakkaniyeti gözeterek Dünya Mirasına kazandırılmasını sağlayacak mekanizma ve imkânlarla donatılmalıdır.”
Artık Somut, Gerçekçi Çözümler Geliştirmek Mecburiyetinde Olduğumuzu Kabullenip Harekete Geçmemizin Zamanı Gelmiştir
“İki dönem UNESCO Milli Komisyonu Başkanlığı da yapmış ve UNESCO’nun çalışmalarına hem eğitim, hem de kültür sektörlerinde siyasa yapıcı ve icra makamı olarak nezaret etmiş bir paydaşınız olarak şunu vurgulamak istiyorum: Artık söz ve deklarasyonlarla yetinemeyeceğimizi, mutlaka somut, gerçekçi çözümler geliştirmek mecburiyetinde olduğumuzu kabullenip harekete geçmemizin zamanı gelmiştir.
Dünya Miras Komitesi’nin bu toplantısında, bu yönde güçlü bir irade beyanına imza atabiliriz. Saint Petersburg’da, Pnom Phen’de, Doha’da ve Bonn’da söylenen sözlerin, alınan kararların ve oluşan sinerjilerin hayata geçirilmesi için artık edebi söylemlerin ve kısır bürokratik süreçlerin ilerisine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun mümkün olduğuna da samimiyetle inanıyorum.
Anadolu, yani bugünkü Türkiye, tarih boyunca en zengin medeniyetlerin, en bereketli kültürlerin kesişme noktasında yer almıştır. Anadolu üzerinde yaşamış kültürlerin dimdik ayakta duran mirası, diğer benzerleri gibi bütün insanlığın ortak zenginliğidir. Bu değerli miras aynı zamanda geleceğimizin güvencesi ve simgesidir.
Ülkemizdeki bu eşsiz ve paha biçilmez değerler asırlardır dünyanın farklı merkezlerinde yetişmiş uzmanları hayran bırakacak bolluk ve çeşitliliktedir.
Sadece şu an üzerinde bulunduğumuz İstanbul tarihi yarımadasında büyüklü küçüklü 40 binden fazla mimari eser, anıt veya kültür varlığı bulunduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
İşte bu zengin mirasın korunması ve gelecek kuşaklara iyi bir durumda aktarılması, sadece kültür politikalarıyla mümkün değildir. Yerel yönetimlerden üniversitelere, araştırma laboratuvarlarından restorasyon atölyelerine kadar seferber olmak zorundayız. Toplumun bütün kurum ve fertlerinin idrak etmesi ve paylaşması gereken ortak bir sorumluluk ve görevler manzumesiyle karşı karşıyayız. Bu da çok katmanlı, çok yönlü kültürel politikalar ve ona uygun stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Biz haklı bir tanımlamayla kültür varlıklarımız için “miras” tabirini kullanıyoruz. Ancak ben, 1972 sözleşmesinin özüne uygun olarak, bu değerlerimizin esasen “miras” kavramından öte, gelecek kuşaklara aktarılması gereken birer “emanet” olarak algılanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü “miras” kavramıyla yerine göre hem bireylerin, hem de toplumların sahipliğinden söz ediyoruz. Oysa “emanet” kavramında bir varlığın korunup gözetilip nihayetinde gelecek nesillere devir ve teslim edilmesi söz konusudur. Eğer bu düşünceyi içselleştirip eğitim yoluyla yeni nesillere benimsetebilirsek, korumacılık bağlamında, gelecekte çok daha başarılı sonuçlar alacağımıza inanıyorum.
Yeri gelmişken, medeniyet değerlerimize, hayat tarzımıza, insanlık onuruna ve çok kültürlülüğe hayasızca saldıran güç ve terör mihraklarının hızla artan yıkıcı faaliyetlerine, din kisvesi altında işlenen cinayetlere, katliam ve tahribata değinmek istiyorum.
Dünyanın en yoksul bölgelerinden, en müreffeh başkentlerine kadar şiddet, ölüm, yağma ve yıkım fırtınaları estiren DAEŞ, PKK ve sair bütün terör örgütlerini ve onları himaye edenleri lanetliyorum. Terörle mücadelemizi sadece güvenlik güçleriyle başarıya ulaştıramayacağımızı biliyoruz. Bulunduğumuz aşamada güç ve enerjimizi eğitim ve kültüre de odaklamalıyız.
Terör tacirlerinin yaymak istedikleri korku, yılgınlık ve ümitsizlik havasını, hep birlikte, sevgi, hoşgörü, affedicilik, diyalog ve barışma kültürünü güçlendirerek dağıtabiliriz. UNESCO bu hedefe ulaşmamızı sağlayacak en etkili vasıtadır.
Sayın Genel Direktör, Miras İçin Birleş Kampanyanızı destekliyoruz. Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi, UNESCO ve ilgili bütün platformlarda, kültürel miras ve değerlerimizin korunması, gerekirse kurtarılması, güvenli şekilde muhafaza edilmesi yönünde kabul edilen bütün karar ve bildirgelerin altına imza atmış, ortak sunucu olmuştur.
Terör ve şiddetle mücadele azmimizin yanında, son yıllarda küresel ölçekte kültürel değerlerimize yönelik toplumsal ilgi ve farkındalığın hızla arttığını gözlemliyoruz. Kamuoyunun artan ilgisinin, yerel yönetimleri ve merkezi devlet kurumlarını seferber ettiğine ve korumacılık zemininde yapılan çalışmalara daha fazla kaynak ayrıldığına tanık oluyoruz. Bunda elbette UNESCO’nun vizyon koyucu, bilinçlendirici ve farkındalığı artırıcı söylem, müktesebat ve faaliyetlerinin katkısı büyüktür.
Sözlerime son vermeden önce eklemek istediğim birkaç husus daha var. Bonn’da yapılan 39. Dünya Miras Komitesi toplantısında, Dünya Miras Fonu’nun sürdürülebilirliğini artırmak amacıyla görev süresi uzatılan Geçici (Ad Hoc) Çalışma Grubuna başkanlık ederek bir dizi yeni öneri geliştirilmesine öncülük yapmıştık. Bazı ülkeler fona yapmakta oldukları katkıları gönüllü olarak artırma kararı almış bulunmaktadır. Türkiye olarak biz bu bağlamda, fona yaptığı yıllık katkı payını önümüzdeki dönemde %1’den %2’ye çıkarıyoruz. Ayrıca istişari organların koruma, muhafaza ve “upstreamdialogue” çalışmalarına katkıda bulunmak için özel gayret sarfedeceğiz.
Özellikle turizm potansiyeli yüksek olan miras alanlarımızın yönetimlerini de fona bağış yapmaya teşvik edeceğiz.
Diyalog kanallarımızı ve kapılarımızı özel sektör, sivil toplum ve vakıfların şarta bağlı olmayan yatırım ve katkılarına açık tutacağız.
UNESCO’nun maalesef hızla derinleşmekte olan mali krizine belki tek başımıza çözüm üretemeyebiliriz. Ancak el ele verdiğimizde yaratacağımız sinerji ve artı değerin küresel planda dikkatleri celbedeceğinden eminim. Bu alanda geliştireceğimiz işbirliği ve dayanışma hem UNESCO’yu hem de Miras Sözleşmesi’ni bulundukları noktadan ileriye taşıyacaktır.
Son olarak, taraf ülkelere, Sayın Genel Direktöre, sekretaryaya, danışma organlarına, uluslararası medyaya ve kendisini UNESCO ilke, değer ve hedeflerine bağlı hisseden herkese çağrıda bulunmak istiyorum. Bugün, geleceğe adım atmak, fark yaratmak ve somut sonuçlar elde etmek günüdür. Zaman, büyük küçük, zengin fakir ayrımı yapmadan, el ele verip birlik ve beraberlik içinde UNESCO hayallerini hayata geçirmek zamanıdır.”
Açılış töreninde ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçıları tarafından kısa bir müzik dinletisi yapıldı, müzikolog ve ney sanatçısı Kutsi Ergüner’e UNESCO Barış Sanatçısı ünvanı takdim edildi.
10.07.2016