BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ


KÜTÜPHANECİLER BAŞKENTTE DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPIYOR

Bakan Ömer Çelik: “Kültür Yuvalarına Karşı Girişilen Menfur Saldırılar En Başta Bölge Halkının Vicdanını Kanattı.”
 
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı'nın açılışına katıldı.
 
Bakan Ömer Çelik, burada yaptığı konuşmada 6-8 Ekim Olaylarında Kobani’yi bahane ederek pek çok barbarlık yapıldığını, barbarlıkların en büyüğünün ise kütüphanelere yapılan saldırılar olduğunu kaydetti.
 
“Bir insan kütüphaneye niye saldırır? Kütüphanecilerin elinde silah yok, kütüphaneciler sadece bilgiden ve kültürden yararlanmak isteyene hizmet ediyorlar.” şeklinde konuşan Bakan Ömer Çelik, çocuklar ve engelli vatandaşlarımız başta olmak üzere tüm bölgeye hizmet eden kültür yuvalarına karşı girişilen bu menfur saldırıların, en başta bölge halkının vicdanını kanattığını vurguladı. 
 

İnsan Hayatının Şekillenmesinde Kütüphanecilerin Rolü Var
 
“Bu mekanın ve kütüphanecilerin bende önemli anıları var. Ben öğrenciyken buraya, Milli Kütüphaneye çok gelirdim. Burada bir oda vardı akşamları geç saate kadar -hatta sabah 3’e 4’e kadar- açık olan. Çok kez o odadan gece 3-4’te çıktığımı bilirim. Çok müspet iletişim kuran bir kütüphaneci arkadaşımız, büyüğümüz vardı o zaman. Bir de olumsuz iletişim kuran birisi vardı. O olumsuz iletişim kuranın olduğu saatlerde gelmemeye özen gösterirdik, fakat son derece olumlu pozitif ilişki kuran kütüphaneci büyüğümüzün olduğu saatlerde geldiğimiz zaman burada çok verimli saatler geçirirdik.
 
Şimdi bunca zaman geçmiş bu mekanın önünden geçerken onu hatırlıyorum. Birincisi; kahve çok kötüydü, çok sert bir kahvesi vardı kafeteryanın. İkincisi; o son derece pozitif iletişim kuran arkadaşımız, büyüğümüz sayesinde bu kütüphanede çok mutlu anlarımız oldu. Gençliğimizin en verimli çağında bu kütüphaneden faydalandık.
 
İnsan hayatında böyle derin iz bırakan insanlardır kütüphaneciler. Dolayısıyla bir kütüphanecinin bankonun önündeki kitap isteyen birisiyle kurduğu ilişki aslında sadece bir talep eden ile talep edilen arasındaki ilişki değil. Belki de o insanın hayatında hani ‘Bir kitap okudum hayatım değişti.’ denilecek kadar çok yüksek etkileşim kuran, çok yüksek belirleyiciliği olan bir ilişki.
 
Onun dışında Gazi Üniversitesi’nde okurken yine çok değerli kütüphaneciler vardı ve o kalabalığın içerisinde -küçük de bir yerdi- biz ne talep edersek yerine getirmek için ellerinden geleni yaparlardı. Dolayısıyla öğretmenler kadar insan hayatının şekillenmesinde kütüphanecilerin de böyle bir rolü var. O sebeple sizlerle birlikte olmayı özellikle arzu ettim.”
 

Bir Yerde Kütüphane Ne Kadar Gelişmiş ise Medeniyet de O Kadar Gelişmiştir
 
“Bilindiği üzere kültürün esasını sizin içinde yaşadığınız ve yaşattığınız kütüphaneler oluşturuyor. Aslında tarihin aktığı yerlerde herhangi bir tarihi olaya, herhangi bir siyasi olaya baktığımızda arka fonda mutlaka bir kütüphane var.
 
Toprağın işlenmesinden gelen bir kavram üzerine, kültür kavramı üzerine konuşuyoruz. Toprağın işlenmesi anlamına geliyor. Ama zaman içerisinde boyut değiştirerek, ‘insan zihninin işlenmesi’, ‘medeniyetin işlenmesi’ anlamına gelerek çok büyük bir değişim geçirdi.
 
Medeniyetin işlene işlene ilerlemesi, kültürün kendisinden sonraki bütün nesillere aktarılması bakımından, neyin aktarılması gerektiğini üretmesi bakımından fevkalade önemli. Bu da yazı-kitap-kütüphaneci arasındaki ilişkiyi insan hayatını belirleyen en önemli ilişkilerden bir tanesi yapıyor.
 
Kitapla insan arasında karşılıklı olarak asırlarca alışveriş oldu. Bugünlerde kültür tarihi ile ilgili, bu alışverişin doğasıyla ilgili bir sürü kitap çıkıyor. Bu okuyucu ile o kitabı yazan arasındaki bir ilişkinin ötesinde bir ilişkiye dönüştü. Bir ontolojik, varoluşsal ilişki haline geldi artık bugünün dünyasında.
 
Hz. Mevlana’nın şöyle bir şiiri vardır: ‘Söyle, söyle ki; her söyleyen bir ark açıyor. Bir sonraki çağa su ulaştırıyor. Gerçi her çağın bir söyleyeni var. Ama öncekilerin söyledikleri ona yar.’
 
Gerçekten de her söyleyen bir ark açıyor, bir su ulaştırıyor ve her çağın yeni söyleyenleri var, ama öncekilerin söylediklerini kendisine yar kılarak söylüyor. İşte bunun doğduğu, bunun büyüdüğü mekanlar da tarih boyunca kütüphaneler olarak önümüze geliyor.
 
Medeniyetlerin gelişmişlik seviyesi ile paralel bir durum. Açık bir şekilde kütüphane bir yerde ne kadar gelişmiş ise medeniyet de o kadar gelişmiştir. Günümüze kadar ulaşan büyük kütüphaneler bir anlamda içinde bulundukları şehirlerin adları ile adlandırılıyorlar ve şehirlerin değerlerini artıran unsurlar haline gelmişlerdir. Tarih boyunca da böyleydi: İskenderiye, Bergama, Celsus, Hattuşaş ve daha pek çok kütüphane bu şekilde oluşurken İskenderiye Kütüphanesi gibi kütüphaneler bulundukları şehirlerden daha önemli işlev gördüler.
 
Tarihin ilk çağlarından itibaren kütüphanelerin kitapları korumayı ön plana alma özelliği; geçmişin manevi değerlerini tehdit eden ciddi kültürel bir krizin var olduğunu gösteriyor. Helen ve Roma imparatorluk kütüphanelerinin en belirli amacı kitapları korumaktı. Çünkü medeniyet tehdit altında olduğu andan itibaren kütüphanenin tehdit altında olduğunu hisseder ve derhal kütüphaneyi korumaya alır. Herhangi bir yerde savunma sanayinizi yok ederlerse yeniden kurarsınız, ekonominizi yok ederlerse yeniden kurarsınız, ordunuza bir zarar gelirse yeniden kurarsınız, devlet kurumlarınıza zarar gelirse yeniden kurarsınız. Tarih boyunca olmuştur inişler-çıkışlar. Ama kütüphanenize, milli kütüphanenize, hafızanıza bir zarar gelirse asla kuramazsınız.
 
Mesela siyasi tarih içerisinde Çağatay Devleti 3-5-10 yıl sürmüş bir devlettir. Aslında bizim bu devleti hatırlamamamız bile lazım. Çünkü en fazla işte 3-5-10 yıl sürmüş bir devlet, siyasi tarihte bir ağırlığı yok. Ama bu devleti niye hatırlıyoruz biz? Çünkü Ali Şir Nevai gibi büyük bir mütefekkir Çağatay Türkçesi ile yazdı. Ali Şir Nevai sayesinde Çağatay Türkçesini hatırlıyoruz, Çağatay Türkçesi sayesinde de Çağatay Devleti’ni hatırlıyoruz.
 
Demek ki devletin ne kadar uzun yaşadığı ya da ne kadar kapasiteye sahip olduğundan daha önemlisi yazılımının ne olduğudur. İşte bu da onun kültür hayatı ile ilgilidir.
 
Birinci Dünya Savaşı’nda, İkinci Dünya Savaşı’nda pek çok devlet çok ağır hasarlara uğradı, kaybedenler safında yer aldı.
 
Fakat o ülkeler şimdi dünyanın ilk 20 ekonomisi içerisine girdiler, en belirgin özelliklerine bakıyoruz; kültür toplumu ve bilgi toplumu olmalarıdır. Ve şu anda dünyanın en büyük müzeleri, en büyük milli kütüphaneleri o devletlerin içerisinde bulunuyor.
 
Helen ve Roma imparatorluk kütüphanelerinin bu kütüphaneyi koruma refleksi tarih boyunca pek çok medeniyete örnek oldu. Bu bağlamda Makedonyalı İskender’in Asya tipi korunaklı kütüphanelere ihtiyacı dile getirmesi sürekli olarak hafızalarımızdadır.
 
Rönesans ve Barok çağlarında kütüphane şahsiyet, zenginlik ve gücü simgelemekteydi. Kütüphaneler, asillerin ve malikâne sahiplerinin aynasıydı.
 
Batıda durum böyle iken Doğu’da da benzer şeyler var. İslam dünyasında Orta Çağ’da devlet büyüklerinin desteği ile kurulmuş ‘genel halk’ kütüphaneleri vardı. Burada dönemin en meşhur âlimleri “hafız-ı kütüplük” yani kütüphanecilik görevini üstleniyorlardı. Bu umumi kütüphanelerden herkes parasız yararlanıyordu, bütün halka açık hizmet veriyordu bunlar.”
 

6-8 Ekim Olaylarında Kobani’yi Bahane Ederek Pek Çok Barbarlık Gerçekleştirdiler
 
“Dünya edebiyatının temelini oluşturan önemli eserlerin üretim merkezi Anadolu’dur. İlk çağlardan itibaren uygarlığa, bilime ve kültüre nasıl beşiklik yaptığını Göbeklitepe’de en son bulunan miras ile beraber daha net bir şekilde görüyoruz.
 
Yazım dünyasının buluşma noktası Anadolu’da da her zaman kütüphaneler oldu. Anadolu’nun kadim ve zengin kültürel birikimi sürekli olarak bu şekilde taşındı.
 
Burada bir şeye dikkat çekmek gerekiyor: Bir devleti yok etmek isteyen, bir devletin halkına en büyük zararı vermek isteyenler tarih boyunca -Bağdat’ta, Anadolu’da, çeşitli yerlerde- sürekli olarak kütüphanelere saldırdılar. Çünkü milletin kütüphanesini yok ederseniz hafızasını yok edersiniz. Hafızasını yok ederseniz, onun tarihini yok edersiniz. Cemil Meriç’in dediği gibi ‘Tarihi olmayanın da tarifi olmaz!”. Yani birisinin tarihini yok ettiniz, onun kendisini nasıl tarif edeceği ile ilgili elindeki en büyük yol haritasını da almış olursunuz.
 
Nitekim biz de tarih boyunca Anadolu’da kütüphanelere yapılan çeşitli saldırılar gördük. Fakat bunun en vahimlerinden, en barbarca olanlarından bir tanesi 6-8 Ekim olaylarında kütüphanelerimize, kültür merkezlerimize yapılan saldırıdır.
 
Bir insan kütüphaneye niye saldırır? Burası çocuklara, gençlere, öğrencilere ve vatandaşlarımıza hizmet veriyor. Kütüphanecilerin elinde silah yok, kütüphaneciler sadece bilgiden ve kültürden yararlanmak isteyene hizmet ediyorlar. 6-8 Ekim olaylarında Kobani’yi bahane ederek pek çok barbarlık gerçekleştirdiler ama barbarlıkların en büyüğü kütüphanelere yaptıkları saldırıdır.
 
İşin enteresanı da şudur: Bir kütüphaneye saldırdıkları zaman vatandaşlarımız oranın tahrip edilmesini, yanmasını engellemek için müdahale ediyor. O yangını söndürmek isteyen vatandaşı da engelliyorlar. Nedir burada amaç? Burada amaç şudur: Ne söylüyorlardı? ‘Kürt kimliği serbest bırakılsın, kimliğimiz üzerindeki baskı kalksın, ret-inkar-asimilasyon politikaları bitsin!’ Evet, ret-inkar-asimilasyon politikaları bitmiştir. Türkiye’de hiç kimsenin kimliğinin üzerinde baskı yoktur. Bütün vatandaşlarımız dinsel, mezhepsel, etnik, kültürel, ideolojik ya da siyasi hangi kimliğe sahiplerse bunu özgürce ifade edebilirler ve bunu geliştirebilirler. Peki buna rağmen niçin kütüphanelere saldırırsınız? Ya da bizim kütüphanelerimizi yakmanızın Kobani’ye ne gibi bir faydası olacaktır? Bizim kütüphanelerimizi yakmanızın herhangi bir yerde bir dram varsa o dramın giderilmesine mi faydası olacaktır, yoksa tam tersine dikkatlerin o dramdan kaçırılmasına mı yol açacaktır?
 
O sebeple 6-8 Ekim Olayları Anadolu’da yapılmış barbar saldırılarının devamıdır. Yani kütüphanelere ve kültüre saldırılmıştır. Burada amaç; ne kültürel kimliği korumaktır ne herhangi bir yerdeki insani drama dikkati çekmektir. Tam tersine bu ülkedeki kimlikler üzerindeki baskılar kalkınca genç insanlar özellikle özgür düşünmeye, kimliklerin içerisinde kurulmuş başka başka baskı mekanizmalarını daha çok sorgulamaya başladılar.
 
İşte bunu ortadan kaldırmak için, özgür birey, özgür insan yetişmesin diye kütüphanelere saldırıyorlar.
 
Kütüphanelerde arkadaşlarımız ile dikkat ediyoruz, tek tip kitap alınmamasını, her kesime hitap edecek şekilde kitap alımı yapılmasını, kütüphane raflarının bu zenginlikle oluşmasını istiyoruz. Dolayısıyla bir kütüphaneye herhangi bir vatandaşımız geldiği zaman aradığını rahatlıkla bulabilsin diye uğraşıyoruz.
 
Bu kütüphanelere saldırdığınız zaman o genç insanlarla Anadolu’nun birikimi ve tarihi arasındaki o ana damarı kesmeye çalışıyorsunuz. O sebeple 6-8 Ekim olaylarında kütüphanelerimize, kültür merkezlerimize yapılan saldırının tarih boyunca görülen barbar saldırılardan hiçbir farkı yoktur.
 
Bunun yanı sıra içerisinde 190 kişilik çok amaçlı salon, kütüphane, sergi salonu, atölyeler ve idari-teknik mekânlar olan Varto Kültür Merkezi yakıldı ve büyük zarar gördü. Diyarbakır Ziya Gökalp Müzesi de yapılan saldırı sonucu tahrip edilerek kullanılamaz hale geldi.
 
Çocuklar ve engelli vatandaşlarımız başta olmak üzere tüm bölgeye hizmet eden kültür yuvalarına karşı girişilen bu menfur saldırılar, en başta bölge halkının vicdanını kanattı ve kendi çocuklarına karşı kimlerin düşmanlık beslediğini, kimlerin yardımcı olduğunu gayet net bir fotoğrafla görmüş oldular. Çocukların kütüphanesinin, kültür merkezinin yakılmasını hiçbir vicdanın kabul etmemesi lazım. Çocuklarımızın ve gençlerimizin layık oldukları eğitimi almaları, kültürel zenginliğimizden istifade etmeleri siyaset üstü bir hedef olmalı ve toplumun tüm kesimleri tarafından savunulmalıdır.”
 
Shakespeare Oyunlarının Sahnelenmediği Bir Ülke de, Kütüphanelere Hayat Hakkı Tanımayan Bir Ülke de “Yok Ülke” Hükmündedir
 
“Geçenlerde Shakespeare oyunlarının sahnelenip sahnelenmediği ile ilgili Meclis’te bir soru soruldu bütçe görüşmeleri sırasında. O sırada şunu açık bir şekilde ifade ettim: Shakespeare oyunlarının sahnelenmediği bir ülke “yok ülke” hükmündedir.
 
Hiç kimse bizi dünya edebiyatının temel oyunlarını sahnelemiyor diye suçlayamaz. İdari sebeplerle yapılan birtakım düzenlemeleri, provokatif birtakım suçlamalara dönüştürüyorlar. Bunların gerçekle alakası yok. Aynı şekilde kütüphanelere, kültür merkezlerine hayat hakkı tanımayan bir ülke de ‘yok ülke’ hükmündedir. Ve bir şekilde muhakkak geleceği olmayacaktır, yok olacaktır.
 
O sebeple kütüphane ve kültür merkezleri aynı zamanda bizi geleceğe taşıyan ana damarlardır. Bu ana damarların en sağlıklı şekilde işlemesi de bizim Bakanlığımızın görevidir.
 
20. yüzyılda -özellikle 2. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda- özgürlüklerine kavuşan birçok ülkede ilk yapılan iş milli kütüphane kurulması oldu. Bunların 600-700 yıl esaret altında kalmış, hiç özgür olamamışlar, hiç devlet kuramamışlar. 20 ya da 30. yılını kutluyorlar bağımsızlıklarının ama ilk yaptıkları işlerden bir tanesi milli kütüphane kurmak olmuş, bir de ulusal müze kurmak olmuş.
 
Çünkü hafızalarını yerli yerine oturtamazlarsa gelecekleri ile ilgili de doğru yönü bulamazlar. Bu bakımdan hemen milli kütüphane kuruyorlar, hemen ulusal bir müze kuruyorlar.
 
Alman işgaline karşı İngilizlerin ilk aldığı kararlardan bir tanesi şu: ‘Donanmayı koruma altına alın!’ demiyor, ‘Orduyu koruma altına alın!’ demiyor. İlk verilen emir: “Milli kütüphaneyi koruma altına alın!’
 
Çünkü milli kütüphanenizi, milli hafızanızı korursanız, o savaşın sonunda mağlup da çıksanız, galip de çıksanız geleceğe yürüme iradenizi ayakta tutabilirsiniz. Ama kütüphanelerinizi, vatandaşınız ile o ülkenin tarihi arasındaki bağı kopartırsanız hiçbir şekilde geleceğe yürüme imkanınız kalmaz.
 
Tabii bizim açımızdan çok gurur verici bir şey var. Tarihi kaynaklar Türkiye’de kütüphanelerin geçmişinin M.Ö. 2400’e kadar uzandığını gösteriyor. Demek ki bu topraklarda yaklaşık 4 bin 400 yıldır ya da 4 bin yıldır kütüphaneler var. Bu gayet anlaşılabilir bir durum; çünkü bu kadar çok medeniyete ev sahipliği yapan bir yerde medeniyetin ana üssü, ana merkezi olan kütüphanenin olmaması düşünülemez.
 
Bu nedenle dünyanın en eski kütüphanelerini arayanlar, en büyük medeniyetlerin kalıntılarında bu kütüphane izlerini bulacaklar. Bu kural, bugün için de geçerli bir kural. Dünyanın en güçlü ve en gelişmiş ülkelerini merak ettiğimizde sadece bakmamız gereken şudur: Dünyanın en gelişmiş kütüphaneleri nerede var diye baktığımızda aynı zamanda dünyanın en gelişmiş ülkelerini de anında bulabiliyoruz.”
 
Bilgi Potansiyeli Düzensiz ve Atıl Halden Çıkarılmalı, Sistemli ve Kinetik Bir Yapıya Kavuşturulmalı
 
“Günümüzde bilişim teknolojilerinin her geçen saniye artan bir ivme ile siyasi, sosyal ve iktisadi sınırları ortadan kaldırdığı bu dünyada bilgiye olan ihtiyaç kendisini tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kesin bir şekilde gösteriyor. Sadece siyasi, ekonomik ve askeri alanda değil, aynı zamanda kültür endüstrisinde de gücü elinde tutma ve idame ettirme kaygısında olan tüm ülke yönetimleri, bilgi kaynaklarına ve bilgi erişim araçlarına sahip olmak zorundadırlar.
 
Her geçen saniye birçok şeyin eklenmesiyle korkutucu bir potansiyel arz eden küresel bilgi ağı ve onun dinamik yapısı, yalnızca ona sahip olmakla iktifa etmeyi yetersiz kılmaktadır. Dolayısıyla yapılması gereken, sahip olunan bilgi potansiyelinin düzensiz ve atıl halden çıkarılması, sistemli ve kinetik bir yapıya kavuşturulmasıdır.
 
Size geçenlerde çok üzüldüğüm bir olay anlatacağım. Özellikle dikkatlerini çekmek istiyorum, bilgi sistemli hale gelmediği zaman ne hale gelir diye.
 
Geçenlerde İstanbul’dayım, bir sabah erken saatte bir kitapçıya gittim. Epeydir uğrayamıyordum, birkaç saat gezdim. Birkaç saatin sonunda şöyle bir şey fark ettim. Beni hayatta en çok şaşırtan şeylerden bir tanesi oldu. Bir raf var, rafta satranç kitapları yazıyor. Uluslararası ilişkiler alanında ve strateji alanında biliyorsunuz Brzezinski diye bir düşünür var, onun da uluslararası ilişkiler ve stratejiyle ilgili bir kitabı var, Büyük Satranç Tahtası diye. O kitabı satranç kitaplarının arasına koymuşlar. Böyle bir şey olabilir mi? Yani bilginin sistemli hale gelmemesi, tasnif edilmemesinin ne tür sonuçlar doğurabileceğini çarpıcı ama ironik biçimde anlatan bir olay. Onun fotoğrafını da çektim, keşke getirseydim size gösterseydim.
 
Bu bakımdan sizin yaptığınız iş, aynı zamanda insanların bilgiye en sistemli, en kolay şekilde ulaşabilmesi bakımından da fevkalade önemli bir iş.
 
O bakımdan kütüphaneler küresel bilgi ağı, belki bireyin daha çok bilgiye kavuşmasını sağlıyor, bireye daha çok imkanlar sağlıyor ama birey belki de McLuhan’ın ‘Dünya küresel bir köy oldu’ demesinden itibaren tarih boyunca hiç bu kadar savunmasız kalmadı.
 
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, neyin gerçek neyin sahte olduğunu ayırt edebilme, algılayabilme bakımından birey bugün son derece savunmasızdır. İşte bu savunma hattının kurulduğu yer yine kütüphanelerdir. Klasik bilgiye, gerçek bilgiye sistemli ve tasnif edilmiş biçimde en kolay şekilde ulaşacakları yerler kütüphanelerdir.
 
Bu tasnif meselesinde ABD 1995’te bir strateji belirleyerek tüm kütüphaneler, okullar ve hastanelerin bir bilgi ağına eklenmesi için çalışmalara başladı. Bununla bağlantılı olarak Amerikan Kongre Kütüphanesi de koleksiyonundaki milyonlarca eseri sayısallaştırarak bunları kamunun kullanıma sundu.
 
İçinde bulunduğumuz yeni yüzyılla birlikte toplumların dönüşüm parametreleri artık bilgiye endekslenmeye başlamıştır. Ve doğal olarak iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte uluslararası rekabetin niteliği ve araçları da kaçınılmaz bir değişime maruz kalmıştır.
 
Avrupa Birliği’ni, önümüzdeki birkaç yıl içinde dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomisi haline getirme amacıyla hazırlanan Lizbon Stratejisi de böyle bir dönüşümün en çarpıcı ipuçlarını sergilemektedir.
 
Yaşanan bu hızlı değişim bireylerin ihtiyaç duyduğu bilgiyi edinmelerini, gereken becerilere kavuşmalarını son derece etkilemekte ve bu durum bilgi kaynaklarının, bilgi merkezlerinin ve bilgi hizmetlerinin önemli ölçüde çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bugün her bireyin öncelikle içinde yaşadığı topluma, değişikliklere ayak uydurması; yaşam için bilgiyi etkin biçimde kullanması zorunlu hale gelmiştir. Değişim sürecinin yaşam koşullarını karmaşık hale getirmesi, geleneksel kuralların ve geleneksel korunma mekanizmalarının zayıflaması, ekonomik değerlerin yükselmesi, teknolojik gelişmelerin sunduğu imkânlar bilgi hizmetleri kavramında -yani sizin sunduğunuz hizmetlerde de- gözle görülür bir değişiklik meydana getirmiştir.
 
Bilgi hizmetlerinde yaşanan değişiklik, bilgi merkezlerinde olduğu kadar verdikleri hizmetler ve gerçekleştirdikleri etkinlikler bakımından toplumsal değişim ve gelişime en önemli katkıyı sunan halk kütüphanelerini de doğrudan etkilemektedir.
 
Halk kütüphanelerinin eğitim, kültür ve özgür zamanların değerlendirilmesi gibi geleneksel hizmetlerinin yanında; bilgiye erişim, dijital uçurumun azaltılması, toplumsal iletişime katkı sağlanması gibi modern işlevleri de yerine getirmesi gerekmektedir. Söz konusu bu modern işlevleri ve halk kütüphanesini, toplumsal yaşamı içine alan ve varlığını anlamlı kılan olgular haline getirmek zorundayız.
 
Bakın bugün en büyük tehditlerden bir tanesi, Türkiye’deki ve bütün yeni nesiller için de ‘dijital uçurum’ dediğimiz kavramdır. O kadar çok sayıda bilgi -doğrusuyla yanlışıyla- o kadar büyük bir bombardıman şeklinde insanların üzerine boca ediliyor ki bunun içerisinde insanın kendisiyle ilgili anlamlı bir zihinsel mimari inşa etmesi neredeyse imkansız hale geliyor.
 
İşte bunun için yine insana defans derinliği oluşturacak şey; insan geri çekildiğinde bütün bu bilgi bombardımanına karşı, neyi nasıl algılaması gerektiği ile ilgili kendisine yön verecek şey, yol haritası oluşturacak şey yine kütüphanelerde alacağı hizmettir.
 
Halk kütüphanelerinin eğitim, kültür ve özgür zamanların değerlendirilmesi bakımından bu işlevleri yerine getirdiği kadar bu dijital uçurumun giderilmesi açısından da fevkalade önemli bir işlevi olacaktır.”
 
Bahsettiğimiz Büyük Meselelerin Merkezinde Kütüphaneciler ve Kütüphane Personeli Yer Alır
 
“Gerek geleneksel gerek modern işlevlerini yerine getirmelerini sağlayansa tabii ki kütüphane personelidir. Burada yine gelir iş insana dayanır. Dünyanın en anlamlı mekanizmasını anlamsız hale getiren de, en olumsuz koşulları olumlu hale getiren de insan unsurudur. Burada bütün bu bahsettiğimiz büyük meselelerin merkezinde kütüphaneciler ve kütüphane personeli yer alır.
 
Günümüzün halk kütüphaneciliğinde, yöneticilerimizin hizmet algılarını yalnızca kütüphane içinde gerçekleştirdikleri teknik işlemlerle sınırlamamaları ve hizmet verdikleri kurumları bulundukları yerlerde toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline getirmeleri yöneticilik ve mesleki kimliklerini daha doğru bir biçimde ortaya koymalarına yol açacaktır.
 
Burada kütüphanede kütüphaneci arkadaşlarımız çalışabilirler, hizmet talep edene en iyi hizmeti de verebilirler ama bugünün dünyasında bu yeterli midir? Yani şöyle bir stratejimiz var mıdır? Daha çok insanın kütüphaneye gelmesi için ne tür stratejiler geliştirmeliyiz?
 
‘Biz insanların daha çok kütüphaneye gelmesi için, kütüphanenin bir yaşam merkezi haline gelmesi için ne tür stratejiler üretmeliyiz?’ sorusu sürekli kafamızın bir kenarında olmalıdır.
 
O sebeple sizinle bugün yaptığımız toplantı, sizin bundan sonra kendi aranızda gerçekleştireceğiniz çalışmalar bu bakımdan fevkalade önemlidir. Kendi çocuklarınızın nasıl bir ülkede yaşamasını istiyorsunuz? Kendi çocuklarınız için nasıl bir gelecek tahayyül ediyorsunuz, kendiniz için nasıl bir gelecek tahayyül ediyorsunuz? İşte o bağlantıyı, o temas noktasını ilk kuracağınız yerin kütüphaneler olduğunu lütfen unutmayın.
 
Ülkemizde halk kütüphaneleri, üniversite kütüphaneleri ve özel amaçlı kütüphanelerin sayılarının artırılması ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde modernleştirilerek yeniden yapılandırılmaları yönünde kuşkusuz yoğun bir çaba sarf ediyoruz.
 
Aynı doğrultuda halk kütüphanelerinin değişen dünyanın modern yapılandırmasına paralel olarak, kütüphanelerimizi vatandaşlarımızın yaşamlarının merkezi haline getirmek için daha çok gayret sarf etmemiz gerekiyor. Bakanlığımızca gerçekleştirdiğimiz proje ve çalışmalar kapsamında ‘Çocuk ve Halk Kütüphanelerinin İyileştirilmesi Projesi’nin başlatılmış olması son derece memnuniyet vericidir.
 
Biliyorsunuz çeşitli yerlerde kütüphanelerimizle ilgili rehabilitasyon çalışmaları yapılıyor, bu kütüphanelerin daha iyi koşullarda hizmet vermesi için daha iyi kaynaklar aktarılmaya çalışılıyor. Bununla ilgili olarak pek çok iyi rakamlar elimizde ama bu rakamlar kuşkusuz yetersiz. Bir de tabii ki bir yere ne kadar iyi rakam harcarsak harcayalım, netice itibariyle oranın kalitesini yükselten ya da orayı hizmet merkezi, cazibe merkezi haline getirecek olan sizlerin çalışmaları olacak.
 
Yeniden yapılandırılan kütüphaneler kapsamında 2014 yılında üç kütüphanenin yeniden yapılandırılma işlemi tamamlandı. 41 kütüphanemizin yeniden yapılandırılması çalışmalarına ise devam ediliyor.
 
Gezici kütüphane araçlarımız var biliyorsunuz. Eskişehir İl Halk Kütüphanesi, Gaziantep İl Halk Kütüphanesi, Uşak İskender Pala İl Halk Kütüphanesi, İstanbul Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi ile Sinop Doktor Rıza Nur İl Halk Kütüphanesine bunlar tahsis edilmiştir. 2014 yılı itibariyle Bakanlığımıza bağlı 35 gezici kütüphane aracı ile ülke geneline kütüphane hizmeti götürülmektedir. Bu da kütüphane olmayan yerler açısından hala önemli bir işlev görüyor. Keşke bunlara ihtiyaç duymasak, her yere kütüphane hizmetini doğrudan bilinen klasik kütüphaneler vasıtasıyla götürebilsek. Ama o ihtiyaç giderilene kadar bu mekanizmayı elimizde tutacağız.”
 
2013 Yılında Kütüphanelerimiz İçin 1 Milyon 107 Bin 320 Adet Kitap Satın Aldık
 
“Biliyorsunuz kütüphanelerdeki koleksiyonları geliştirmek amacıyla çok sayıda ve çeşitli biçimde kitap almaya çalışıyoruz. Bu yayıncılık sektörünün de gelişmesine de katkı sağlıyor. Nitekim sadece 2013 yılında kütüphanelerimiz için 1 milyon 107 bin 320 adet kitap satın aldık. Abone olunan süreli yayın sayısı 262’dir. 2013 yılında kütüphanelerimizden faydalanan kullanıcı sayısı 20 milyon 232 bin 069, tüm bu kullanıcılara ödünç verilen materyal sayısı ise 7 milyon 465 bin 763 olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, 2014 yılında 251 çeşit süreli yayına abonelik geçekleştirilmiştir.
 
Şimdi bu toplantıda şöyle bir gündem maddesi olması lazım: Kütüphanelerimizden 2013 yılında faydalanan kullanıcı sayısı 20 milyon 232 bin. Biz, önümüzdeki yıl bunu kaç milyon artırabiliyoruz? Ya da kütüphanelerimizden alınan materyal sayısını ne kadar artırabiliyoruz?
 
Şimdi ben bu toplantıyı yönetecek arkadaşlarımıza söylüyorum: Bu toplantının neticesinde -kendi aralarında tartışsınlar- desinler ki ‘Biz kütüphanelerimizi büyük cazibe merkezi haline getiririz, ziyaretçi sayısını şu kadar artmasını sağlayabiliriz.’ Eğer bununla ilgili parlak bir rakam bana verebilirlerse benim açımdan bu toplantı hafızamda yer edecek son derece başarılı bir toplantı olur.
 
Çünkü bu kütüphanelerin sadece gelene hizmet vermenin ötesinde cazibe merkezi haline getirilmesiyle ilgili en büyük Ar-Ge her birinizin tek tek hayatında var. Her birinizin tecrübesi aslında buranın Ar-Ge’sini oluşturuyor. Şimdi bu toplantılarla birlikte her birinizin sahip olduğu bu Ar-Ge aslında Bakanlığın Ar-Ge’sine dönüşüyor, bunun bir stratejiye dönüşmesi lazım. Oturup, konuşup ayrılmanın ötesinde ya da klasik bir takım sorunları tartışmanın ötesinde buradan bir takım hedefler çıkması lazım.
 
Dolayısıyla daha çok insanın, daha çok vatandaşımızın kütüphanemize gelmesini nasıl sağlayacağız. Daha çok materyalin onların eline ulaşmasını nasıl sağlayacağız. Bu toplantının sonucunda inşallah sizden, bu toplantıyı yöneten arkadaşlarımızdan böyle bir rakam bekliyorum.
 
Yine görme engelli vatandaşlarımıza dönük verdiğimiz hizmetle gurur duyuyoruz. Görme engelli vatandaşlarımıza kütüphane hizmetlerinden yararlanabilmesi için gerekli bilgisayar yazılımları ile teknik donanım sağlanmaktadır. Kütüphane koleksiyonlarında sesli kitap CD’leri ve Braille alfabesi ile üretilmiş kitaplar bulundurulmakta ve engelli vatandaşlarımızın bunlardan faydalanması sağlanmaktadır.”
 
Kültürel Hayatımızın Muhafızları, Gündelik Hayatımızın İyileştiricileri-Şifacıları Siz Değerli Kütüphanecilersiniz
 
“Kuşkusuz sizler kültür mirasımızın emanetçilerisiniz. Kültür mirasımızın muhafızları sizlersiniz. Yıllar evvel bir film izlemiştim, filmde birisi hızlı okuma kursuna gidiyor ve orada arkadaşıyla arasında geçen diyalog şöyle: ‘Hızlı okuma kursuna gittim.’ / ‘Kursu bitirdikten sonra kitap okudun mu?’ / ‘Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını okudum ve 15 dakikada bitirdim.’ / ‘Yüzlerce sayfa kitap nasıl 15 dakikada bitirdin?’ / ‘Hızlı okuma kursu bana bu yeteneği kazandırdı.’ / ‘Peki kitapta ne anlatıyor?’ ‘Çok hatırlamıyorum ama olay Moskova’da geçiyordu.’ diyor.
 
Bu fecaatın önümüze gelmemesi için, böyle bir tablo ile karşılaşmamız için -her gün bu tip tablolar ile karşılaşıyoruz biliyorsunuz, Türkçenin kullanımıyla ilgili karşılaşıyoruz, insanların kendini ifade etme kabiliyetiyle ilgili karşılaşıyoruz- işte burada kültürel hayatımızın emanetçileri, kültürel hayatımızın muhafızları, gündelik hayatımızın iyileştiricileri-şifacıları siz değerli kütüphaneci arkadaşlarımızsınız. Kültürel hayatımız size emanettir. Kütüphanelere ne kadar çok insan geliyorsa, vatandaşımız geliyorsa, özellikle de genç insanlar, genç arkadaşlarımız kütüphanelerimize ne kadar çok geliyorsa biz onunla gurur duyacağız.
 
Bu toplantı vesilesiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum, işlerinizde başarılar diliyorum, ailelerinize selamlarımı gönderiyorum bu toplantının hayırlı olmasını diliyorum, hepinize teşekkür ediyorum.”
 
(2  Aralık 2014)
 
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı
  • Milli Kütüphanede gerçekleştirilen İl Halk Kütüphane Müdürleri Eğitim ve Koordinasyon Toplantısı