BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ


NECİP FAZIL ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

Bakan Ömer Çelik: “Yeni Türkiye, şairlerin özgür olduğu ve şiir okuduğu için hapishaneye atılan siyasetçilerin halkın doğrudan oylarıyla cumhurbaşkanı seçildiği bir Türkiye’dir.”
 
 
Star gazetesi tarafından Necip Fazıl Kısakürek'in kültürel ve manevi mirasını yaşatmak amacıyla bu yıl ilk kez gerçekleştirilen Necip Fazıl Ödülleri görkemli bir törenle sahiplerine verildi.
 
“Saygı Ödülü”ne Nuri Pakdil, “Şiir Ödülü”ne Hüseyin Atlansoy, “Hikaye Ödülü”ne Güray Süngü ve “Fikir-Araştırma Ödülü”ne Prof. Gülru Necipoğlu ve Prof. İsmail E. Erünsal layık görüldü.
 
Ödül törenine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile siyaset ve sanat camiasından önemli isimler katıldı.
 
 Bakan Ömer Çelik törende yaptığı konuşmada, bu geceye katılan siyasetçi, mütefekkir ve edebiyatçıların şiire sustukları ya da korktukları için değil, zulüm dönemlerini değiştirmek için koştuklarını ifade etti.
 
Yeni Türkiye, Şiir Okuduğu İçin Hapishaneye Atılan Siyasetçilerin Halkın Doğrudan Oylarıyla Cumhurbaşkanı Seçildiği Bir Türkiye’dir
 
 “‘Sultanların Şairi’ üstat Necip Fazıl adına düzenlenen, mütefekkirlere ve şairlere ödül verilecek, mütefekkirler ve şairlerle onurlanacağımız ve Sayın Cumhurbaşkanımızın onları onurlandıracağı böylesi bir gecede, tam da bu zaman diliminde bulunmamız çok önemli.
 
Bazen bize soruyorlar: ‘Sizin siyasi söyleminizin temelinde bir kavram var, Yeni Türkiye. Bu Yeni Türkiye nedir?’ Biz Yeni Türkiye’den ne anladığımız ile ilgili siyasi, demokratik, dış politikaya dair pek çok şey söyleyebiliriz.
 
Ama bu gece için Yeni Türkiye’den ne anladığımızı bir cümle ile söyleyecek olursak, şöyle bir şey doğru olurdu: Geçmişte şairlerin yasaklandığı ve siyasetçilerin şiir okuduğu için hapishaneye atıldığı eski Türkiye’den artık şairlerin özgür olduğu, şiirin onurlandırıldığı ve şiir okuduğu için hapishaneye atılan siyasetçilerin halkın doğrudan oylarıyla cumhurbaşkanı seçildiği bir ülkeye dönüşen Türkiye’dir, Yeni Türkiye.

Filistinli şair kardeşimiz Murid Barguti şöyle söylerdi: ‘İnsanlar özellikle zor zamanlarda ve zulüm zamanlarında şiiri severler. Çünkü zulüm zamanlarında herkes susar, herkes korkar, zor zamanlarda herkes kaçar. O sebeple dertlerini anlatmak için şiirin imalı, şifreli dünyasına sığınmak insanlara kolay gelir.’
 
Barguti’nin söylediği bu cümlenin belki de tek istisnası Türkiye’de bulunuyor ve bu salon bunun şahididir. Çünkü buradaki pek çok insan zulüm zamanlarında ve zor zamanlarda korkarak sustukları için şiire sığınmış insanlar değil. Tam tersine -bütün belgeler ve arşivler şahittir- bu salonda bulunan siyasetçilerin, mütefekkirlerin, edebiyatçıların çoğu zor zamanlarda da susmamış, korkmamışlar ve şiire o zulüm dönemlerini değiştirmek için koşmuşlardır. Nasıl ki Latin Amerika’da devrimlere öncülük şiir geceleri ile başlatılmış ise Yeni Türkiye’nin oluşmasındaki değişimde öğrenci evlerindeki o şiir geceleriyle dinamizm bulmuştur.
  
Yeryüzünün Her Tarafında O Topraklara Şan-Şeref Katmış Şairlerimiz, Edebiyatçılarımız, Mütefekkirlerimiz Var
 
Bu zaman diliminde çok acı çektiğimiz olaylar var. IŞİD diye bir terör örgütü mukaddes dinimizin bütün değerlerini kirleterek yeryüzündeki her türlü mukaddesata ve insanlığa saldırıyor.
 
Bunun nasıl bir örgüt olduğunu anlamak için bir günlük faaliyetine bakalım. Bir buçuk ay evvel bir sabah şöyle bir açıklama yaptılar: ‘Biz örgüt olarak Kabe’yi yıkacağız. Çünkü insanlar orada Allah’a değil, taşa tapıyorlar.’ Bu açıklamayı yaptıktan birkaç saat sonra da Ebu Temmam adlı çok meşhur bir şairin heykelini yıktılar. Ebu Temmam Mutelize ekolüne yakın bir şair, bir mütefekkir. IŞİD’e yakışan bir şeydi bu, çünkü hem akılcılık hem şiir yan yana gelmiş. Sabah Kabe’yi yıkacaklarından bahsettiler, öğleden sonra da şaire ve şiire saldırdılar.
 
Dolayısıyla sadece bu bir gün bile bize şunu söylüyor: Bu ümmete ait ne varsa, bu millete ait ne varsa bunun IŞİD ile hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar Kabe’ye düşman olduğu gibi şiire de düşmanlık ediyorlar.
 
Sadece bu bile; Türkiye’de şairin, şiirin, edebiyatın ve tefekkürün onurlu bir yere konulması bile etrafımızda bize acı çektiren bu olaylar için nasıl bir çıkış yolu bulmamız gerektiğini gösteriyor. Tabii medeniyet ve tarih perspektifimiz sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Yozgat, Diyarbakır ile sınırlı değil. Biz istesek de istemesek de yeryüzünde şehitliğimizin olduğu her yerle meşgul olmak zorundayız. Ve şehitliğimizin olduğu her yerde, yeryüzünün her tarafında o topraklara şan-şeref katmış şairlerimiz, edebiyatçılarımız, mütefekkirlerimiz var.
 
Bize hiç kimse ‘Mali ile ilgilenmeyin’ diyemez. Çünkü Mali’nin Timbuktu’sunda Osmanlı yazma eserleri var, orada yetişmiş bir sürü mütefekkir var, biz o mütefekkirlerle İstanbul’un mütefekkirlerinin kardeş olduğunu en çok bilen milletiz.
 
 
Bir Milletin Kültürü, Hafızası Korunursa O Millet Her Türlü Badireden Bir Çıkış Yolu Bulur
 
İkinci Dünya Savaşı başladığında İngiliz Kralı ilk emri ordularına, donanmaya, istihbarata vermedi. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı gün İngiliz Kralı’nın ilk verdiği emir şuydu: ‘Milli kütüphaneyi düşman saldırısından korunaklı bir yere taşıyın ve koruyun!’
 
Çünkü onlar biliyordu ki; bir milletin altyapısı yıkılabilir, üstyapısı yıkılabilir ama bir milletin kültürü, hafızası korunursa o millet her türlü badireden bir çıkış yolu bulur.
 
Bugün mesela etrafımıza baktığımızda Irak’taki ve Suriye’deki içimizi yakan, içimizi kan ağlatan katliamların yanı sıra gördüğümüz bir şey var. Irak’ta ve Suriye’de binlerce yıllık insanlık mirasına ait müzeler yağmalanıyor. Özel çeteler, -UNESCO raporlarının da gösterdiği gibi- buralara özel birlikler göndererek bizim medeniyetimizin en değerli eserlerini çalıyorlar. Belki aradan yüzyıl geçecek, 150 yıl geçecek biz bu eserleri New York’ta ya da Londra’da bir müzede ziyaret etmek zorunda kalacağız. Dolayısıyla etrafımızda olan biten şey, sadece insanların fiziki saldırıya uğraması değildir. Aynı zamanda hafızamızı, medeniyet beşiğimizi çalıyorlar, bizi biz yapan değerlere ait bütün eserleri yok ediyorlar.
 
Bu gece ödül alacak şairler, edebiyatçılar hepsi bu toprakların insanları. Özellikle şiirden bahsettiğimizde şiirin kuşkusuz şöyle bir milli tarafı var: Belli bir ulusal dilde yazılıyor, başka bir dile çevrildiğinde aynı manayı vermesi hemen hemen imkansız.
 
Fakat yine de şöyle bir içeriği var bizim şiirimizin: Bizim şairlerimiz İstanbullu bir şair olarak konuşuyorlar, Ankaralı, Anadolulu bir şair olarak konuşuyorlar. Ama öyle şeyler söylüyorlar ki Gazze’deki bir insan dinlese, Halep’teki, Musul’daki bir insan dinlese İstanbullu bir şairi değil, sanki Gazzeli bir şairi, sanki Halepli, Musullu bir şairi dinliyor gibi olur. İşte bu mesajın içerisindeki evrensellik aslında bizim medeniyet ufkumuzun sınırlarını çizen, bunun sınırsız olduğunu da gösteren bir mana taşıyor.
 
Sayın Cumhurbaşkanımızın, şiir okuduğu için hapishaneye girmesi ve arkasından uzun bir mücadelenin sonucunda bin yıllık devlet hayatımızda halkın doğrudan seçtiği ilk cumhurbaşkanı olması bize bir şey gösteriyor: O zamanlar ‘Bu şarkı burada bitmez!’ denilmişti, meğerse halkımız ‘Bu şiir burada bitmez!’ diyormuş aynı zamanda.
 
Kültür, Bir Milletin Bütün Hafızasını Oluşturan Birikimdir
 
Kültür sadece bahsettiğimiz şiir, edebiyat, sinema, tiyatro gibi alanlar değil. Kültür, bir milletin bütün hafızasını oluşturan birikim. Kültür aynı zamanda bir milletin dünyaya anlatılacak hikayesi. Dolayısıyla bizim bu ödülleri en geniş yelpazede vermemiz, bunları genç insanlara açmamız bu ülkenin geleceği açısından çok önemli.
 
Kültür açısından bir örnek vereceğim: Bundan yıllar evvel Sayın Cumhurbaşkanımız ile Afganistan’a gittik. Orada Türk birliklerinin komutanı için yabancı askerler, ‘Halkın arasında gezebilen tek asker sizin komutandır.’ dediler. Orada bir şey dikkatimi çekmişti, bizim oradaki Mehmetçiği komuta eden o generalimiz şöyle bir şey söyledi: ‘Afganistan’a geldiğim zaman ilk verdiğim emir, halkla konuşurken güneş gözlüklerinizi çıkaracaksınız, oldu. Çünkü güneş gözlüğü bir insan ile konuşurken onun üzerinde kibir görüntüsü yaratıyor, siz ise bu insanlarla eşit olduğunuzu göstereceksiniz.’
 
İşte bu kültürün mayası sadece Anadolu’dan çıkar. Bunu sadece bizim Mehmetçiğimiz bilir, bunu sadece bizim insanımız bilir.
 
Sayın Cumhurbaşkanım müsaadenizle bütün bu salonu, yeryüzünün en genç ve en devrimci şairi Nuri Pakdil’in selamıyla selamlıyorum.”
 
(2 Kasım 2014)
 
 
  • Necip Fazıl Ödülleri Sahiplerini Buldu
  • Necip Fazıl Ödülleri Sahiplerini Buldu
  • Necip Fazıl Ödülleri Sahiplerini Buldu
  • Necip Fazıl Ödülleri Sahiplerini Buldu
  • Necip Fazıl Ödülleri Sahiplerini Buldu
  • Necip Fazıl Ödülleri Sahiplerini Buldu